2023 Haziran. Anne-Kız İlişkisi, Bireysel ve Toplumsal Gelişime Endeksli

Prof. Dr. Nazire Akbulut

Haziran 2023

Haziran ayı içinde, sevdiğim iki kız evladın doğum günü: Biri Fikrîye kızı Nezahat, diğeri Nazire kızı Helin. Karakterleri güzel bu iki evlat konumundaki kadınların anneleri ile ilişkisini anlatmak, 2023 Mayıs ayında sunduğum bir bildiride baba oğul ilişkisi konusundan çağrıştı. Her iki sevgili kadına da odaklanmakla birlikte yaşadığım, gözlemlediğim ve okuyup araştırdığım anne-kız ilişkilerine de kısa kısa yer vererek bu iki değerli kadının anneleri ile bağını, var olan anne-kız ilişkileri içindeki konumunu birinde gözlemci/tanık, diğerinde muhatap kişi olarak paylaşmak istiyorum.

Annesi Nezahat’ı – benim canım ablamı – dünyaya getirdiğinde, on beş yaşında bir çocuk gelin. Evlendikten sonra âşık olduğu adamın ilk çocuğunu zor bir doğumla kucağına alır. Bu güzel bebek, özenle çizilmiş gibi orantılı yüz hatlarıyla babasını andırır. Annesi kızını, bazı komşuların seslenişiyle ‘Nezaket’i, oyun çağına geldiğinde, köy yerinde yoğun işlerin arasında vakit yaratıp özenle giydirir ve o yaşta bir çocuğa takılmaması gereken değerli takılarla bezeyip - oyuncağını süsler gibi - arkadaşları ile oynamaya gönderir. Çocuk eve döndüğünde takılarından hafiflemiştir. Takıları kimlerle ‘paylaştığını’ veya kimlerin bu ‘takılara ortak olduğunu’ anımsayamaz. Oysa zehir gibi bir hafızaya sahiptir. Öyle ki köydeki sağlık koşullarının yetersizliğinden kaynaklanan bebek ölümlerinden Fikrîye anne de payına düşeni alınca Nezahat da ablalık yapmayı çok istediği kardeşlerinin yasını anne ile birlikte tutar ve onları çocuk hafızasına kazır. Sonraki yıllarda hayatta kalan üç kardeşine sevgi pınarı olurken abla sevgisi tatmayan kardeşlerini anmayı da ihmal etmez.

Babası yurt dışına çalışmaya gittiğinde, kimse fark etmese de, anneyi herkesten korumayı kendine görev edinir. Annesinin duruşuna, becerilerine, insanlarla ilişkisine hayrandır. İkili ilişkilerinde; örnek aldığı annesi gibi beklentisiz, önyargısız, sorumluluk sahibi ve sevgi doludur. Köydeki kalabalık aileden/evden taşınıp çekirdek aileye dönüştükleri kentte de sonrasındaki yurt dışında da küçük bedenine, yaşının üstünde ev içi sorumluluklar kalır. Ebeveynleri, tüm ebeveynlerde olduğu gibi çocuk yetiştirmenin acemiliklerinin ve katı kuralların ilk çocuğa rastladığını diğer çocuklarıyla karşılaştırdıklarında buruklukla itiraf ederler. Yurt dışında çalışan anne ve baba olarak büyük aile dayanışmasından yoksun, çocukların sorumluluğunu ve ev içi emeği ilk göz ağrıları ‘Ablan[1]’a bırakmanın doğal refleksi ile ‘küçük anneye’ dönüştüğünü fark etmezler. Neyse ki, Avrupa ülkelerinde yasalarla sağlanmış çocuk haklarını denetleyen bürokrasi, işlevini büyük oranda yerine getiriyor. Resmi makamlarca Nezahat’ın meslek edinmesi gerektiği uyarısı gelince, anne ve babasının daha fazla vicdan azabı çekmesinin önüne geçilir ve Nezahat Kolbenschmidt firmasının üretim bantlarında değil, mühendis ve teknik çizim elemanlarının çalıştığı büro katında çalışma hayatına başlar. ‘Frau Arslanbuğa’ kısa sürede beyaz yakalıların sevgisini ve beğenisini kazanır. Çok sevdiği sosyal ortamı, maddi bağımsızlık ve belli bir statü sağlayan işine kanatlanarak gider.

İki yılda bir memlekette gerçekleşen bir tatil sırasında ona sorulur gibi yapılarak onun adına karar verilir ve nişanlanmış olur. Annesi kadar çocuk yaşta olmasa da kendisi de on sekiz yaşında evlenir ve yirmi yaşında anne olurken Fikrîye Hanım da 35 yaşında bir anneannedir. Artık bir anne olsa da yine Nezahat adına karar verilerek yurda kesin dönüş yapılır. Yedi yıldan sonra tekrar Türkiye’de yaşamaya başlamak, sevdiği iki ortamdan ayrılmak demektir. Özellikle insan ilişkileri açısından yıllarca anılarında yaşattığı çalışma hayatını sonlandırmaya ve rehberliğiyle sevgisine hala gereksinim duyduğu anneden ayrı yaşamını sürdürmek zorunda kalır. Ailesine ve annesine özlem dolu yıllara nefes aldırtan, her yıl birlikte geçirecekleri bir aylık tatildir. Eşi ve iki çocuğu ile mutlu olmak ayrı, ‘evlat’ olarak yaşadığı sevgi ortamında annesi/ailesi ile gidereceği özlem daha farklı. Her yıl kavuşmanın heyecanıyla tir tir titreyerek yaptığı yolculukları hâlâ aynı duygu ile anımsar.

Koşulların ebeveynleri zorladığı göçler, Almanya dönüşü akabinde Türkiye’de ikamet edilen çeşitli illerden sonra Nezahat’ın yaşadığı İzmir’de noktalanır. Artık ulaşılır uzaklıkta, kelebek uçuşu mesafededir ebeveynleri. Çok sevdiği babası yaşama erken veda edince annesinin hayatta oluşuyla teselli bulur. Nezahat’ın pamuk yürekli eşi ona, her fırsatta annesi ile zaman geçirecek ortamlar yaratır. Onların birbirlerine ayıracak zamanlarına ortak olan çocuklar, torunlar, akraba, arkadaş ve komşular, anne ve kızının anılarını zenginleştirirler. Arada bir sırt sırta verip anne-kız sıcaklığında uyumanın huzurunu paylaşırlar. Yaşamın bir döngü olduğu gerçeğini bilse de anneyi ebedi yolculuğuna uğurlamak onun için kurşun ağırlığındadır. Annesi Fikriye’yi toprak anaya emanet edeli yedi yıl geçmesine rağmen acısını tazelikle korur.

Nezahat, çocuk gelin olan annesi Fikrîye gibi güçlü bir hafızaya sahip, annesi gibi fedakâr. Yine annesi gibi ender de olsa, gerekli yerde tepkisini sertçe ortaya koyar. Bu benzerlik doğal değil mi? İlk göz ağrısı Nezahat, kardeşlerinden farklı olarak annesi ile birlikte büyümüştür. Köydeki yaşamını bilir, ergenlik / ‘genç kadınlık’ yıllarını, hamileliklerini, yaslarını, sevinçlerini birlikte yaşar. Deneyimlediği iç göçte ve sonraki yıllarda dış göçte bulunduğu ortamlara uyum çabasına, öğrenme isteğine tanıklık eder. Kocasını istemeyerek Almanya’ya işçi olarak uğurlamasında yaşadığı yoksunluğu paylaşır. Feodal değerlerin egemen olduğu küçük bir kentte 25 yaşında güzel bir kadına yönelik eril yönelimlere karşı gösterdiği dirençle güçlenir. Üç çocuğu ile yaşamını sürdürmedeki gayretin sülalede ve toplumda annesinin saygınlığını kat be kat artırdığına sevinir. Annesinin hiçbir eğitim almadan geliştirdiği dikiş, örgü, dantel ve kanaviçe gibi el becerileri ile aile bütçesine katkı sağlarken yetenekleri ile çevresinin kendisine hayran bırakışına gururla tanıklık eder. Bu süreçlerde annesinin hayran kitlesinin başını da Nezahat çeker.

Oysa kendisi de bir mücadele kadınıdır. Almanya gibi yaşam standardı yüksek bir ortamdan sonra, her türlü su gereksinimini su tankerinden taşıyarak karşılamak zorunda kaldığı gecekondu koşullarına itirazsız uyar. Biri bebek iki çocuklu kadın, İzmir sıcağında her gün duş alınan koşullarda kayınbiraderlerinden çalışma yaşındaki iki kardeşe de evini açar. Evlere şebeke suyu verilmediği için çamaşırın elle yıkandığı o yıllarda, bebek bezlerini temizlemek için küçük tüp üzerinde çamaşır kazanında kaynatınca alev alan tüpü, ellerinin 3. derece yanacağını dikkate almadan dışarı fırlatarak çocuklarının ve kendinin hayatını kurtarır. Olayı haber alan annesi, hasta eşini evde bırakarak yüreği ağzında on saat süren gerilimli yolculuk sonrası kızına kavuşur. Ellerini kullanamayan emzirme dönemindeki kızını torunlarıyla birlikte nekahet döneminde destek olabilmek üzere baba evine getirir.

Anne ve ilk göz ağrısı kızı, kendilerini hiçe sayarak yanlış bir fedakârlık anlayışı ile yaşamlarını sürdürürler. Ben, böyle bir anne idolü ve annesine hayran bir abla ile büyüdüm. Beni sima olarak anneme benzetirler. Oysa annem yapılı, açık tenli ve albenisi olan bir kadındı. Karşılıklı tam bir bağımlılık boyutundaydı annemle ilişkim. Annem, üç çocuğunu toprağa vermenin acısıyla, beni de kaybetme korkusu yaşadığını yansıtıyordu. Peki, ya ben? Onunla o derece iyi anlaşıyordum ki arkadaş edinmeye gerek duymuyordum. Annemin dizinin dibinden ayrılmayan bir çocuktum. Çok konuşmazdık, ama bir arada olmaktan mutluyduk. Fazla sohbet etmediğimiz için olsa gerek, çevreme karşı ilgisiz olduğumu düşünmüş olmalı. 8 Mart 2006 yılında kadınlar günü için kaleme aldığım metni annemin yaşamı üzerine kurguladığımı görünce çok duygulanmış ve ablama, “Ben de Nazire’yi bizimle ilgilenmiyor, diye düşünürdüm. Görünen o ki her şeyi duyup kaydetmiş”, demiş.

 

Annelikte Deneyimli ve Yeni Yaşam Koşullarına Uyumlu Kadınlar

Benim kuşağım, toplumsal yaşamda büyük kırılmaların yaşandığı dönemlerden geçti. Bireysel hayatlarımızda da bunların izdüşümlerinin yarattığı büyük değişimleri deneyimledik. 1970’lerin ortalarından itibaren yaygınlaşan sol toplumsal hareketin çekirdek ailede kadınlar üzerindeki etkisinin yanı sıra hızla gelişen teknoloji, sadece evlerimizde aile büyüklerimizi değil bizleri de dönüştürdü. Annelerin pek çoğu, kendileri gibi geleneklere sıkı sıkıya bağlı genç kadınlar yetiştirmeyi zamanla bırakıp kendilerinin yaşayamadığı ve yararlanamadığı haklardan kızlarının yararlanması için, kocalarına ve toplumun ataerkil yapısına karşı bireysel ‘itaatsizlik’ pratiği sergilemeye başladılar. Değişimden yana olan genç kadınlar da arkalarına aldıkları sosyal etkileşim ve bu güçlü ‘anne’ rüzgârı ile yaşamlarını şekillendirmeyi ellerine aldılar.

Canım oğlumdan sonra kırklı yaşlarıma yaklaşırken Helin gibi bir kız çocuğu dünyaya getirmek benim için çok değerliydi. Kız çocuklarına zimmetlenen pembe rengini ve bebeklerle oynamayı sevmeyen, ağabeyi ile kılıç sallayan, dedesi İsmail’in ifadesi ile ‘Zeyna’ ruhlu kızım Helin, okul yıllarında akademik başarısının yanı sıra oynadığı basketbol ile hem kendisini hem de babasıyla beni mutlu etti. Eline yakışan basket topu ile lider ruhlu kızım sayesinde çok güzel kentler gezip güzel dostluklar kurduk, başarılarıyla coştuk, yenilgileri ile hüzünlendik. Ama onunla hep gurur duyduk. Birlikte daha sonra gerçekleştirdiğimiz yurt içi ve yurt dışı seyahatleri, varlığı ve bilgisi ile zenginleştirirken yeni seyahatleri de özendiriyor. Birbirimizle o kadar zaman geçirdik ki - benim annemle dostluğumdan farklı olarak kızım hep çok güzel arkadaşlıklar kurdu/kuruyor - yan yana iken mimiklerimden ve duruşumdan, telefonda ise kullandığım sözcüklerden ve ses tonumdan ruh halimi anında anlayıp kimi zaman empati kurarak, kimi zaman eleştirerek beni mutlaka aklıselim düşünmeye yöneltir, yaşadığım sorunun veya kendime sorun yaptığım konunun üstesinden gelmemi sağlar. Anneannesi ve teyzesi gibi güçlü hafızaya sahip olduğu için benim zayıf ezber gücümün yarattığı kaoslardan ‘korkar’, esprili yapısı ile yaşam sevincimizi yükseltir.

Aynı aileden dört kadın üzerinden örneklediğim anne-kız ilişkisi, farklı insan ilişkilerinde olduğu gibi kişilerin karakterine ve içinde bulundukları sosyal koşullara bağlı değişkenlik gösteriyor. Üç kız kardeşiz. Üçümüzün de annemiz ile ilişkimiz hep sevgi ve dayanışmaya dayalı olmasına rağmen, bunu yaşama ve yansıtma biçimi, tıpkı yaşamın kurgulandığı edebi eserlerde tanıklık ettiğimiz gibi oldukça farklıydı. Art arda iki kuşaktan ancak aynı cinsten, birbirine fiziksel açıdan süreli, duygusal açıdan süresiz bağlı iki insanın yani anne-kızın sevgi veya sevgisizliğini, diyalog veya iletişimsizliğini gerçek hayatta gözlemleyenler, bunu edebiyatın kurgu dünyasına da yansıtma gereksinimi duymuşlardır. Elif Tanrıyar, böyle önemli bir edebiyat motifini içeren eserleri günlük gazete köşesinde geniş bir perspektifle vermiştir. Aynı konu hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri ile roman söyleşileri birer fikir verirken ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Yaşanan bir sorun, özlem veya çatışma, sevgi veya nefret kimi eserlerde, yetişkin konumundaki kız çocuğun anlatımıyla, örneğin Ayşe Kulin’in Gece Sesleri, Canan Tan’ın Sızı ile Romy Schneider’in kızı Sarah Biasini’nin Die Schönheit des Himmels adlı eserinde olduğu gibi geçmişe mesafe koyarak okurla paylaşılmakta; kimi eserlerdeyse, Elif Şafak’ın Siyah Süt adlı romanında olduğu gibi anne anlatıcı olurken Elfriede Jelinek’in Die Klavierspielerin adlı romanında anne-kız bağı, genç kadının açısı ve dışarıdan biri olan anlatıcının gözlemi sarmalında anlatılmaktadır.

Adlarını paylaştığım birkaç edebi eserde saptanacağı gibi yazarlar, tozpembe bir dünyayı aktarmaktan öte çoğunlukla sorun olarak algıladıkları konuyu irdeliyorlar. Klasik anne imgesindeki karşılıklı bağımlılık ilişkisi veya annenin baskıcı kimliği sorgulanırken alışık olduğumuz aşırı sevgi dolu, koruyucu anne çocuğun gelişimi açısından da eleştirilmektedir. Okur, anne-kız arasındaki didişmeye, zıt karakterlere, öykünmeye vb. pek çok sıfat ile tanımlayabileceğimiz duygu yansımasına alışıktır da çocuğundan nefret eden, ona karşı ‘kıskançlık’ duygusu ile yaklaşan annenin varlığı ile de sarsılabilmektedir. Kadın hareketinin hukuki ve yasal kazanımları ülkemizde son zamanlarda geriye çekilse de kadın mücadelesi devam edecek ve edebiyatta da yerini alacaktır. Ancak özgürleşen ve toplumsal yaşamda ciddi rekabet oluşturan kadınların (makale bağlamında annelerin ve kızlarının) gerçek sorunu, kadına yönelik şiddetin artık sistematik kadın cinayetlerine dönüşmesidir.

Annelerini erken yaşta kaybeden veya varlığına rağmen anne sevgisinden yoksun büyüyen dünyadaki bütün kız kardeşlerimi unutmadığımı bilmelerini isterim. Gözlemlediğim kadarıyla bu genç kadınlar, annelerin sağladığı o sevgi çemberi, rehber görevi, güven ortamı gibi duygusal boşluğu veya yoksunluğu ya ablaları veya kız kardeşleri ile ya da candan arkadaşları ile dengelemeye çalışmaktalar.

Genel olarak insana, özelde de kadına saygılı iki erkek evlat dünyaya getiren Nezahat ablam yaşadığı anne-kız deneyimini, kendileri ile barışık iki gelini ile karşılıklı saygı çerçevesinde yürütürken kız çocuğuna özlemini biricik torununda gidermekte. Gelişme isteğini her daim koruyan kadınlar yeni değerleri ve gelişen teknolojiyi, genç kuşak kadınlar aracılığı ile öğrenmeyi sürdürmekteler.

 


[1] Nezahat’ın küçük kardeşleri olarak bizler ona ‘abla’ diye hitap edince Alman komşular da adının ‘abla’ olduğunu düşünüp bir de ‘-n’ harfi ekleyerek küçük büyük herkes, ismini bilmeden Nezahat’a hep ‘Ablan’ diye hitap etti.

Nazire Akbulut

Nazire Akbulut

"Unrecht tun und Unrecht dulden
Me-ti sagte: Wichtiger, als zu betonen, wie unrichtg es ist, Unrecht zu tun, ist es zu betonen, wie unrichtig es ist, Unrecht zu dulden. Unrecht zu tun haben nur wenige die Gelegenheit, Unrecht zu dulden viele." Bertolt Brecht

“Haksızlık yapmanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktan daha önemlisi, haksızlığa göz yummanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktır. Sadece birkaç kişi haksızlık/ adaletsizlik yapma fırsatına sahipken, pek çok kişi haksızlığa tahammül etmektedir.” Bertolt Brecht

Yorumlar (0)

Nazire Akbulut
  • Henüz Yapılmış Yorum Yok

Bir Yorum Bırakın

Nazire Akbulut
captcha

Güncel Yazılar

Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut

Kapatmak için X butonuna basınız