2022 Aralık. Georg Büchner’in "Woyzeck" Adlı Oyun Fragmanı. Erkeğe Yönelik Toplumsal Mobing mi? Adı Konmamış Kadın Cinayeti mi?

Prof. Dr. Nazire Akbulut

Aralık 2022

Kasım ayı için hazırladığım yazıda tasarlanan dekorun, tiyatroda sahnelenen oyunun içeriğine ne denli katkı sunduğunu belli bir ölçüde paylaşmaya çalıştım. Ancak tiyatro tarihine baktığımızda, insan ile birlikte etrafındaki canlı cansız her şeyde olduğu gibi dekor olgusunun da zaman içinde değiştiğini, birkaç sanatın işbirliği ile dönüştüğünü, çeşitlenip geliştiğini, sahnede canlandırılan oyunun anlatımına etkin katkı sunduğunu saptıyoruz. İstanbul’da Oyun Atölyesi’nde sahnelenen Georg Büchner’in Woyzeck adlı eserinden hareketle, bu yazıda sahne tasarımının tarihsel gelişimi perspektifinden eseri ele alıyorum.

19. yüzyıl Alman yazarlardan devrimci ruhlu Georg Büchner (1813-1837), genç yaşta tifüsten ölünce, tamamlanmış iki eser, Danton’un Ölümü adlı bir trajedi ile Leonce ve Lena adlı bir de komedi; fragman halinde de Lenz adlı bir nuvel ile Woyzeck adlı bir de tiyatro metni edebiyatseverlere miras kalır[1]. Bildiğimiz gibi yarım kalmış veya her anlamda tamamlanmamış eserlere edebiyat biliminde ‘fragman’ denir. Woyzeck adlı tiyatro metni, üzerinde daha çalışılması gereken bir el yazması olmasına rağmen[2], gerek dramaturglarca gerek filologlarca sık sık dikkate alınan bir eserdir.

 

Tiyatro Metne Ruh Verir, Sahne Tasarımı Biçim

Yazarın kaleme aldığı, okurla veya yönetmenle buluşana kadar uyur durumda olan oyun metni, bir tiyatro eseri olarak sahneye konulduğunda canlanır. Oyun metinleri tabi ki okumak için değil, sahnelemek için yazılır. Yine de metni okumakla yetinen her bir okurun oluşturacağı hayal gücü ile karşılaştırdığımızda sahneye konan eser, yönetmen, oyuncular, müzisyen ve teknik elemanlardan oluşan bir ekibin hayalleri ile müthiş güçlenmiş ve somutlaşmış bir edebiyat gerçeğine dönüşür[3]. Metindeki rolleri üstlenerek onlara hayat veren oyuncular, oyun için tasarlanan kostümlerle donanırken, SAHNE de kendi kostümüne bürünür. Oyunun sahneye konacağı platform yani dekor, sahne aksesuarları, müzik ve ışık tekniği ile süslenir ve böylece misafirleri, yani seyircileri kabul eder. Sahne tasarımı; sahnenin etrafını çevreleyen duvar veya perdeler, zemin üzerine konan mobilya ve bardak, sürahi, resim çerçevesi gibi aksesuarlardan oluşur.

Sahne tasarımından bahsederken isterseniz tiyatro oyunlarının mekânlarından hızlıca bir geçelim. Antik Çağ’ın açık hava sahnesi olan amfi tiyatrolarda dekor yok denecek kadar az. Kale kültürünün geliştiği dönemlerde, pazarın kurulduğu günlerde göçebe sanatçılar çadırlı arabalarını sahne olarak değerlendirirler. Barok döneminde malikânelerin süslü bahçeleri veya büyük salonları doğal dekor oluşturur. Tiyatro oyunları sonra kapalı salonlara taşınır. Çerçeve içine alınan oyun sahnesi, Shakespeare’in balkonlu dekoru ve Brecht’in sembolik dekoru bunlardan bazılarıdır. Sevda Şener tiyatro anlayışını konu ettiği kitabında, sahne tasarımlarını tiyatro terminolojisi ile ifade eder:

[…] hareketli bir sahnenin istenirse çerçeve sahne olarak, istenirse öne çıkıntılı Elizabeth Çağı sahnesi olarak, istenirse de seyircinin çevresini kuşattığı arena sahnesi olarak kullanılması öngörülmüştür. (Şener 1991: 303)

Bu noktada her birimiz bu güne kadar izlediğimiz oyunların dekorlarını anımsayalım. Örneğin ben tiyatro salonuna girdiğimde pek çok kez kalın ve ağır, koyu renk kadife perdelerle karşılaştım. Yönetmenin, uygun gördüğü ve tasarlattığı sahne tasarımını gizlediğini, sürpriz bir şekilde ancak oyunun başlaması ile aşikâr etmek istediğini anlar merakla, hazırlanan görsel tasarımı beklerim. Pek çok yönetmen ise dekorla karşılar seyirciyi. Belki de amacı, eserin adı gibi sahne tasarımının da seyirciye içerik hakkında ipuçları vermesidir.

 

Entelektüel Devrimci Georg Büchner

Yönetmen Muharrem Özcan da Georg Büchner’in 26 alt başlıktan ve çok farklı uzamlardan oluşan Woyzeck adlı oyununu 2018 yılında Oyun Atölyesi’nde tek perdede[4] ve tek mekanda sahnelerken seyirciyi doğrudan sahne tasarımı ile karşı karşıya bırakır. Özlem Karabay, o küçük sahnede sığ bir suyu barındıracak kenarlı zemine dokuz veya on tane küçük sandığı dağınık şekilde yerleştirerek bu trajik oyuna iddialı bir sahne tasarlar.

Büchner’in oyunu hakkında önbilgi ile gelen seyirci, gördüğü tasarıma çok şaşırmaz. Ancak oyunun adından yola çıkan seyirci için, oldukça şaşırtıcı. Woyzeck, eksen karakterin adıdır. 30 yaşlarında bir asker olan Franz Woyzeck’in tek amacı, iki yıldan beri birlikte yaşadığı sevgilisi Marie’ye ve küçük (erkek) çocuğuna iyi bir hayat sağlamaktır. Ekonomik mücadele veren er Woyzeck ezik biridir. Üstleri kendisiyle alay eder aşağılar, doktor onu kobay olarak sömürür, toplum ise dini değerlerle kıskaç altına alır. Bernd Balzer’in ifadesiyle Büchner Woyzeck’te, “toplumsal ahlak değerleri ile halkın yoksulluk ve sefalet içindeki yaşamını karşı karşıya getiriyor” (Balzer 1990: 293). Kanımca Büchner; her bir kişinin kendini edebiyat figürü Woyzeck ile özdeşleştirebilmesi için bireyin, toplumun güç odakları karşısındaki zayıflığını ve çaresizliğini somutlaştırıyor. Asıl toplum-siyasi otorite çarpışması Brecht’in III. Reich’ın Korku ve Sefaleti adlı oyunda işleniyor.

Büchner’i duyarlı kılan 19. yüzyıldaki toplumsal ve siyasi gelişmelerdir. 1618-1648 yılları arasında gerçekleşen 30 Yıl Savaşları’ndan beri yaklaşık 300 prensliğe bölünmüş Almanya’da kitlelerin, 1789 Fransız Devrimi’nin etkisiyle özgürlük taleplerini yükselttiğini öğreniyoruz. Üniversite profesörlerinin ve üniversite gençliğinin, monarşinin baskısına (yani ‘Eski Almanya’ya) karşı kitlesel yürüyüşler ve buluşmalar gerçekleştirmesi karşısında prensler çıkar çatışmalarını unutup güç birliği yaparak halkın taleplerini acımasızca bastırırlar. Hem Fransa’daki devrimin sonuç vermemesi hem Almanya’daki gençlik eylemlerinin hayal kırıklığı ile sonuçlanması, Büchner gibi duyarlı gençleri illegal eyleme iter. Eğitimli bir gencin bireysel eylemi ve silahı, kalemi ve yazılarıdır. Georg Büchner, toplumdaki sömürüyü bireysel boyutta dile getirip kitleleri harekete geçirmek amacıyla Butzbach Rektörü Weidig ile birlikte gizlice Hessische Landbote (Hessen Eyelat Ulağı) adlı dergiyi çıkarır. İdealist yazar dergiye ironik üslubun hakim olduğu beş madde ile başlar[5]: Derginin, “gerçekleri” yazdığını, okuyup bulunduranların cezalandırmayı göze almaları gerektiğini, sadece güvendikleri arkadaşlarına vermeleri, dergi ile yakalananların dergiyi aslında hükmedenlere götürmek üzere olduklarını ve okumadan yakalananların ise kendi suçları olduğunu sıralar. Ardından derginin ilk nüshası için kaleme aldığı yazıya, günümüze kadar gelen slogan niteliğinde bir başlıkla devam eder: “Kulübere Barış! Saraylara Savaş!” Makalenin içeriğinde ise uzun uzun halkın anlayacağı bir dilde Hessen Prensinin yıllık bütçesini ve müsrifliklerini kalem kalem anlatır. Yöneticilerin sömürüsüne ve lüks yaşamına karşın halkın sefalet içindeki yaşamını defalarca karşılaştırarak onları ayaklanmaya teşvik eder:

“Gidin bir Darmstadt’a ve görün, beyefendiler sizin paranızla nasıl eğleniyorlar. Sonra da gidin açlıktan kıvranan eşlerinize ve çocuklarınıza onların rızkının yabancı midelere nasıl zevkle indirildiğini anlatın. Kadınlarınızın alın terlerinin boyadığı güzel elbiselerden, nasırlı ellerinin kestiği süslü kurdelelerden bahsedin. Halkın kemiklerinden inşa edilen gösterişli malikâneleri anlatın (Büchner 1834: 216, Almancadan çev. NA)

Georg Büchner, eğitimli ve kültürlü bir ailede yetişir ancak ilerici Genç Almanya (Junges Deutschland) edebi akımının etkisinde kalarak toplumsal olaylara karşı duyarlılık gösterir. Yayınladığı dergi baskına uğrayıp tutuklamalar başlayınca Büchner prenslikten kaçar. Sonraki yıllarda tıp okuyan Büchner aynı duyarlılıkla Woyzeck adlı eserini kaleme alırken, erkekler bağlamında alt sosyal tabakanın maruz kaldığı toplumsal baskıyı dile getirmeyi amaçlar; eleştirmenler ve akademisyenler de 200 yıldan beri aynı doğrultuda eseri incelerler.

Eserin aslında kadın cinayeti, kadına yönelik sözel ve eylemsel şiddet olduğunu eseri İngilizceden çeviren Haluk Bilginer’in kullandığı erkek dili dahi kanıtlamakta[6]. Marie’nin, Woyzeck ile nikâhsız yaşayıp bu birliktelikte bir de çocuk doğurması, onu toplumun gözünde ahlaki değerleri hiçe sayan biri konumuna düşürür. Herkes ona “orospu” dese de Franz Woyzeck Marie’ye böyle hitap etmekten kaçınır. “Mensch”[7] veya “Weib”[8] nidalarıyla Marie’nin üstüne yürüdüğü durumları İngilizce metne dayanarak mı, oyunun dramatik gücünü artırmak için mi, yoksa nikâhsız birlikte olduğu erkeği başka bir erkekle de aldatan kadının toplum nezdindeki konumunu vurgulamak için mi, bilemiyorum, Haluk Bilginer gerek bu iki hitabı, gerekse pek çok ifadeyi “orospu”[9] olarak çevirmiş.

Marie çocukken babasından şiddet görür ve büyüyüp güzel bir genç kadın olunca erkeklerle birlikte olur. Burjuva sınıfı genç erkeklerin güzel fakat fakir kız çocuklarını ‘elde edip’ sonra yüzüstü bıraktıklarını pek çok araştırma ve otobiyografi ortaya koyar (bkz. Akbulut 2022: 63). Erkek, evlilik öncesi kadınlarla birlikte olur, onu terk eder; herhangi bir adlandırma olmaz. Fakat kadın, birlikteliğin sonucu hamile kalma gerçeği ile karşı karşıya kalırken hem kendisi hem de doğan çocuğu ötekileştirilir. Birlikte yaşam kuran çiftlerde erkek ihanet ettiğinde beklenti, kadın bunu sineye çekmeli; ancak kadın ihanet ettiğinde, erkek bunu ‘cezalandırmalı’. Belirleyici olan bu toplumsal cinsiyet rolü doğrultusunda kendisinden beklenildiği gibi ‘ezik’ asker Woyzeck, diğer erkeklerden ‘koruyamadığı kadınını’ öldürür. Eğer herhangi bir hesaplaşma olacaksa neden kadınla birlikte olan erkekle hesaplaşılmaz?

Zaten bu oyuna ilham veren ve gerçekten meydana gelmiş konuyu Georg Büchner, adli tıp yöneticisi olan babasının yayından sorumlu olduğu tıp dergisinde yayınladığı bilirkişi raporundan öğrenir (bkz. Mayer 1963: 75-76). 1821 yılında Johann Christian Woyzeck adlı bir berber, evli ve varlıklı sevgilisiyle ilişkisini, kadın dul kalınca da sürdürür. Ancak kadına sürekli şiddet uygular. Kadın birlikteliğini Woyzeck ile sınırlı tutmaz; bunun üzerine Woyzeck kadını bıçak darbeleriyle öldürür. Edebiyat figürü Franz Woyzeck, cinayet mahallinde suç unsuru bıçağı gölün derinliklerinde kaybetmek isterken gölde boğularak ölürken – kimi yorumcular intihar diyor – gerçek katil Woyzeck, uzun mahkeme sürecinden sonra 1824 yılında idam edilir (Büchner 1967: 176). Bu nedenle Woyzeck adlı oyunun yönetmeni Muharrem Özcan ve sahne tasarımcısı Özlem Karabay seyirciyi göl motifli sahne tasarımı ile karşılıyor. Yazarı belli olmayan ders notlarında ifade edildiği gibi, “seyircinin karşılaştığı durağan resim, ancak oyun ilerlemeye başladığında anlamlanmaya başlar ve oyunun bitiminde anlamını tamamlar (MOD 384: 2).”

 

Ayrıntılı ve Sembolik Sahne Tasarımları

Woyzeck oyunu, içerikten anladığımız gibi, trajik bir eser. Oyun Atölyesi’nde Muharrem Özcan, Haluk Bilginer’in çevirisine dayanarak müzik ve danslı bir oyunu sulu bir zeminde müthiş bir oyuncu performansıyla sahneye koydu. Zemin su ile kaplı iken sahnenin üç cephesine siyah paravanlar hâkimdi. Yönetmen ve sahne tasarımcısı, Woyzeck’in – bana göre Marie’nin - içinde yaşadığı ortamın karanlığına ve eserin sonuna sembolik boyutta işaret edip bunu da seyirciyle paylaşıyorlar.

Sembolik bir sahne mi çok şey anlatır veya işlevseldir, gerçeğe uygun bir sahne mi? Bu soruya, resim sanatından örnekle yanıt vermek ufuk açıcı olabilir. Michelangelo’nun mimesis resimleri mi güzel, Claude Monet’nin empresyonist tabloları mı, yoksa Salvador Dali’nin sürrealist eserleri mi?

Oyun kaç perdeden oluşursa oluşsun hep tek bir dekorun sahnede sabit kaldığı dekorları anımsıyorum. Özellikle klasik trajedilerde Aristoteles’in üç birlik kuralına da bağlı olarak sahnelenen olay tek bir konuya yoğunlaşır (olayda birlik); tek bir mekanda geçer (mekanda birlik) ve son olarak da olayın geçtiği zaman dilimi tek bir gün (zamanda birlik) ile sınırlıdır. Günümüzde üç birlik kuralına takılıp kalmayan tiyatro oyunlarında da sabit dekor kullanılmakta. Sabit dekoru, Woyzeck’in sahnelenmesinde de şahit olduğumuz gibi son derece efektif kullanan çok yetenekli yönetmenler, sahne tasarımcıları ve ışık tasarımcıları var. Örneğin sabit bir dekorun çok hareketli de kılınabildiğini yönetmen Murat Daltaban Wajdi Mouawad’ın Yangınlar oyununu Bursa’da sahnelerken seyirciye yaşatmıştı. Sahne sabit, ancak sahneyi farklı dekor özellikleriyle, farklı zaman dilimlerine ve uzama bölüyor. Şöyle ki: Sevginin, aşkın, umudun hâkim olduğu gençlik yıllarının geçtiği sahnelerde, o sahne parçası merdiven ve salıncakla hareketlendiriliyor, açık renkli dekora, sıcak ve aydınlık ışıklandırma hâkim kılınıyor. Eksen karakterin hapishane yılları ve çocuklarının annenin gizemini çözmeye çalıştıkları sahne bölümünde ise siyah renk, karanlık çıplak bir zemin belirleyici. Yönetmen, aydınlatma aracılığı ile seyirciyi belli bir alana yoğunlaştırıyor, sahnenin diğer bölümlerini karanlıkta bırakarak unutturuyor.

Bir başka örnek. Yıllar önce - ne yazık ki adını unuttuğum bir oyunda - şöyle bir sahne tasarımı vardı: Ön perde açıldığında sahnenin sol tarafında kırmızı ışıklandırmanın görünür kıldığı sadece bir içki barı ve önünde barın ahşabından iki sandalyeli bir küçük masa konumlandırılmıştı. Oyunun bir başka sahnesinde, yönetmen ve ışık tasarımcısı sahnenin bu bölümünü karanlıkta bırakıp sahnenin sağ tarafında dekoru oluşturan bir sokak lambasını aydınlatarak uzam olarak olayın dışarıda devam ettiğini çok az eşya ama etkin ışıklandırma ile aktarabiliyordu.

Teknoloji geliştikçe sahne tasarımı da farklı olanaklardan yararlanmış, dekorun değişmesine kolaylık sağlayan raylı sahne; ikiye bölünmüş dairesel zeminin çark gibi döndürülmesi ve görünmeyen tarafın bir sonraki sahneye kolayca tasarlanıp hazırlanmasını sağlayan dönen sahne ve sahne ortasında alçalıp yükselen asansörlü platformla hareketli sahne gerçekleştirilmiştir.

Eserin türüne göre çok geçişli yani tempolu – özellikle komedilerde çok kapılı dekorun yarattığı kargaşanın veya yanılgının sağladığı komik durum – veya kapalılık veya statüko duygusu yaratan dekorlardan da bahsedebiliriz. Oyun Atölyesi’ndeki Woyzeck adlı oyunun sahnesi de böyle bir kapana kısılmışlığı yansıtan, üç tarafı siyah duvarlarla çevrili, çıkış yolu muğlak bir ortam aktardı. Ve bu ruh; yönetmen, oyuncular bir de sahne tasarımcısının uyumlu çalışması sonucu başarılı bir şekilde tek mekânda, farklı uzamları canlandırarak ve aktararak ortaya kondu.

 

NOT: 2022 Eylül ayından itibaren bir ay gecikmeli olarak yayınladığım Güncel Yazılar’da, bu gecikmeyi telafi etmek için iki ayın yazısını bir makalede birleştirmemekte ısrarla direndim. Ocak 2023’te, hem Aralık 2022 yazısını hem de Ocak 2023 yazısını okuyabilmeniz için yoğun çalışacağım. Okurlar olarak sizleri de şimdiden bir ayda iki makale okumaya davet ediyorum.

 

Kaynak

Georg Büchner. „Der Hessische Landbote. Juli 1834“, Georg Büchner. Sämtliche Werke, Berlin/Darmstadt/Wien: Deutsche Buch-Gemeinschaft, 1967: 211-223.

Georg Büchner. Dichtungen und Schriften. Köln: Könemann, 1997.

Hans Mayer. Georg Büchner, Woyzeck. Dichtung und Wirklichkeit, Frankfurt/M-Berlin-Wien: Ullstein, 1963: 75-137.

Bernhard Asmuth. Einführung in die Dramenanalyse. 2. Durchgesehene Auflage, Stuttgart: Metzler Verlag, 1984: 183.

Bernd Balzer. „‘Friede den Hütten, Krieg den Palästen‘ – Georg Büchner“, Bernd Balzer u. Volker Mertens (Hrsg.). Deutsche Literatur in Schlaglichtern, Mannheim/Wien/Zürich: Meyers Lexikonverlag, 1990: 292-293.

Gero von Wilpert. Sachwörterbuch der Literatur, Stuttgart: Kröner, 1979, 6. verb. u. erw. Aufl.: 117-118.

Helmut Prang. Geschichte des Lustspiels, Stuttgart: Kröner Verlag, 1968: 5-7.

Metzler Literatur Lexikon, Stuttgart: Metzler Verlag,19902: 69-70.

MOD 384 SAHNE TEKNİĞİ II DERS MATERYALİ. DERS NOTLARI, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/84350/mod_resource/content/0/MOD%20384%20SAHNE%20TEKN%C4%B0%C4%9E%C4%B0%20II%20DERS%20MATERYAL%C4%B0.pdf

Nazire Akbulut. “Barones Bertha von Suttner’in Toplumsal Cinsiyet Rollerine Elitist, Türk İmgesine Barış Aktivisti Yaklaşımı”, Ege Germanistik Forschungen zur deutschen Sprache, Literatur und Kultur Band 1, Herausgeberin Saniye Uysal Ünalan, Ege Üniversitesi Yayınları Edebiyat Fakültesi Yayın No: 213, 2022:  45-81.

Sevda Şener. Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, No 468, 1991: 303.

 


[1] Her dört eserin yeni baskısı için bkz. Büchner 1997.

[2] Büchner’in vefatından sonra, Woyzeck adlı eserin el yazması dört farklı versiyonu da bulunmuş. Bu dört taslak, bir kitabın veya metnin ekleri veya alternatifleri anlamına gelen “Paralipomena” başlığı altında okurlarla paylaşılmıştır. Bkz. Georg Büchner. Sämtliche Werke, Berlin/Darmstadt/Wien: Deutsche Buch-Gemeinschaft, 1967: 176-199.

[3] Başarısız oyunlarda, örneğin 2022’nin Aralık ayında Ankara’da, ilk arada salonu terk ettiğim de oldu.

[4] Aristoteles’ten itibaren amfi tiyatrolarda sahnelenen oyunlar, daha doğrusu trajediler üç perde olarak yazılır ve sahnelenir: Giriş (Exposition), gelişme (Peripetie) ve sonuç (Katastrophe). Üç birlik kuralına uyabilmek için, mekân dışında gerçekleşen olaylar ya bir ulakla, ya da kale burçlarından gördüğünü aktarma (günümüzde canlı yayın veya radyodan maç yayını gibi) tekniği ile uzama taşınır. Esere konu olan ‘olaya’ giden süreci sergileyen oyunlar (Entfaltungsdrama) genelde perdelere bölünür. Ancak gerçekleşmiş bir olayın nasıl meydana geldiğini kurgulayan oyunlar (Enthüllungdrama) genelde tek perde olarak sahnelenir. Bu özelliği taşıyan oyunlar ki bunlar genelde komedilerdir, olayı gizleyen perdeyi pey der pey aralayarak, yani oyun boyunca her bir olay tanığının parça parça itirafları ile (canlandırmayla) olayı aydınlatır (polisiye gibi).

[5]  İronik bir dille kaleme alınan bu maddeler, gerçek bir illegal örgütlenmede – belki de Büchner okura, derginin ardında güçlü bir örgüt bulunduğunu empoze etmek istiyordur - muhtemelen ciddi ciddi telkin edilir.

[6] Eseri izlerken karanlık ortamda tuttuğum notları yaşadığım iç göç nedeniyle bulamayınca Oyun Atölyesi’ne başvurdum. Halkla İlişkiler Müdiresi Rana Doğusal bana Haluk Bilginer’in çevirisini gönderdi. Kendisine teşekkür borçluyum. Bilginer Woyzeck fragman esere hem eklemeler gerçekleştirmiş hem de birçok sahneyi çıkarmış.

[7] ‘Mensch’ Türkçe ‘insan’ anlamına gelse de bu bağlamda hitap olarak kullanıldığı için ‘Bana bak!’ veya “Sen ne diyorsun!” şeklinde çevrilmeli.

[8] “Weib”, ‘kadın’ için kullanılan eskimiş bir hitap ve adlandırma olup eserde, ‘avrat’, ‘karı’ veya ‘bana bak kadın’ anlamında kullanılmıştır.

[9] Marie, bando çavuşu ile ilişkisinden ötürü Franz Woyzeck’e karşı kendini kötü hisseder. Woyzeck para bırakıp gidince Marie kendi kendine kızar: “MARIE  : (Yalnız başına, biraz sonra) Kötü bir orospuyum ben [Oysa Almanca metinde şöyle demektedir: Ne kadar kötü bir insanım! Çev. NA]

Nazire Akbulut

Nazire Akbulut

"Unrecht tun und Unrecht dulden
Me-ti sagte: Wichtiger, als zu betonen, wie unrichtg es ist, Unrecht zu tun, ist es zu betonen, wie unrichtig es ist, Unrecht zu dulden. Unrecht zu tun haben nur wenige die Gelegenheit, Unrecht zu dulden viele." Bertolt Brecht

“Haksızlık yapmanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktan daha önemlisi, haksızlığa göz yummanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktır. Sadece birkaç kişi haksızlık/ adaletsizlik yapma fırsatına sahipken, pek çok kişi haksızlığa tahammül etmektedir.” Bertolt Brecht

Yorumlar (0)

Nazire Akbulut
  • Henüz Yapılmış Yorum Yok

Bir Yorum Bırakın

Nazire Akbulut
captcha

Güncel Yazılar

Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut

Kapatmak için X butonuna basınız