Şubat 2025. “Apsolit”

Kulağımda melodiler eşliğinde parmaklarım klavyede harflerle buluşuyor.

İzlediğim bir oyun hakkında spoiler vermeden nasıl yorum yapabilirim, diye düşünüyorum. Çünkü oyunu izleyecekler benim gibi şaşırmalı, bir duygudan diğerine savrulmalı…

Oyuna kızımızın önerisi ile gittik. Oyunu İstanbul’da izleyen kızım, izlenimlerini paylaşmadan, babası ve benim fikrimi merak ediyor.

Ankara Kült Sanat’ın mütevazı salonunda oyunun yazarı ve oyuncusu İbrahim Barulay’ın Apsolit adlı tek kişilik performansını izlemeye gittik. Yönetmenliğini Onur Yalçınkaya’nın yaptığı müzikal dram ekseninde, Apsolit İsmail’in hassas kulağına ulaşan sesler ve notalar eşliğinde, onun sekiz-dokuz yıllık çocukluk anılarına ve içgöç deneyimine ortak olduk.

Oyunun o denli etkisinde kaldım ki Barulay’ın seslendirdiği türküleri not almayı unuttum. Sadece o melodileri sıralamak dahi içeriğe dair çok şey anlatırdı aslında.

Ama müziğe eşlik eden bir de anlatı var. Hem o melodiler hem de İbrahim Barulay‘ın son derece başarılı şarkı ve dans performansı hikâyedeki trajediyi perdelemediği gibi daha da iç burkuyor.

Tek kişilik performansın her dakikası üzerinde konuşmaya değiyor. Elinde gitarıyla slow müzik çalan kırpık gözlü adam – kapalı tek göz, oyunda bir motif –, oyuna gelenleri karşılıyor. Çaldığı tek düze müziği ihmal etmeden her bir izleyiciyi, sanki attıkları her adımın çıkardığı seslerden, birlikte geldikleri kişilerle sohbetlerinden karakter analizi yapacak gibi dikkatle inceliyor.

“Bir buçuk saat kesintisiz, bu gitar ve bu melodiyle ne anlatabilir ki?”, diye aklımdan geçiriyorum. Ama oyunu izleyen ve bize de öneren, sanat zevki yüksek o seyirciye güvenim tam.

Sahnede, ses düzenini sağlayacak hoparlör,  gitarıyla farklı saundlar çıkarmasını sağlayan, biri tek düğmeli diğeri dört düğmeli iki küçük mekanizma ve kablolardan başka dekor oluşturacak bir aksesuar yok. Gitaristin üzerindeki kolsuz paltonun sırtında, oyunun afişini süsleyen motifler yer alıyor.

Oyuna gitmeden, eserin isminin ne anlama geldiğine bakıyorum. En anlaşılır tanımı, tanıtım metninde buluyorum: “Apsolit: mutlak kulak, hiçbir referans almadan duyduğu tüm sesleri melodiye dönüştürme yeteneği.” Midas’ın Kulakları gibi görsel ve sonradan oluşan bir olgu değil; kulağın duyma, dilin bunu yansıtma özelliği ile büyüleneceğiz.

Peki, sanatçı neden çocuk haklarının mutlak önemine vurgu yaptığı ‘şarkı’ ile başladı? Çünkü ‘Mutlak Kulağın’ yani Apsolit İsmail’in çocukluğuna götürüyor bizi. Yetişkin İsmail’in, yaşadığı sokağa neden isminin verilmesini talep ettiğini anlatacak.

İsmail, Güneydoğu’da çocuk olmanın güzelliğini anlatarak başlıyor. İçine doğduğu coğrafya, börtü böceği ve kültürel zenginliği ile büyüleyici. Oyuncu İbrahim Barulay, Apsolit İsmail’in doğada duyduğu sesleri veya doğal çevresinde duyup öğrendiği türküleri doğaçlama sergilediği danslar eşliğinde, o kaliteli sedasıyla bizlere ulaştıran bir elçi. Rüzgâra kapılıyor, hayvan seslerine kulak kesiliyoruz (Onomatopoesie); İsmail’in annesiyle birlikte halay çekiyor; kızgın güneşin altında buram buram terlerken boy vermiş ekine iş türküsü (Arbeitslied) eşliğinde tırpan sallıyoruz. Müzikler, hitaplar, sevgi ve kızmalar hep anadilde. Kürtçe.

Ama İsmail’in kulakları sadece güzel melodilere tanıklık etmiyor. Yaşam kalitesi birden bozuluyor. Bir çocuğun tanıklığında, şarjörden boşaltılan kurşun seslerine, korku salan tank, uçak ve helikopter gürültüsüne ve ardında içgöçe eşlik ediyoruz. Artık seslerde doğanın ve türkülerin güzelliği yok; artık yaşanan trajediyi anlatan sesler hâkim.

Büyük bir kentte, önce bir gecekonduya, sonra bir apartmanın kapıcı dairesine sığındıklarını dinliyor ve izliyoruz… Çiftçi veya hayvancılık yapan biri, bu üretim araçlarından zorla mahrum bırakılınca yapacağı iş ya inşaat işçiliği, ya hamallık ya da kapıcılıktır. Erkeğin şiddeti, kadının çifte baskılanması, çocuğun mutsuzluğu… Büyük kentteki okulda çocuk, apsolit yeteneği ile tutunmaya çalışıyor. Resmi ideolojinin çizdiği çerçeve dışında, çocuğun doğal müzik kulağını fark edip bu yeteneği geliştirmeyi amaçlayan öğretmen ise tüm ötekileştirilenler gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalıyor. Metropolde duyumsanan yabancılaşma ile birlikte sesler de başkalaşıyor. Merdiven boşluğunda, duyduğu sesleri tekrarladığı için Kürt kimliğine yönelik küfrü, Apsolit İsmail de kapıcı babası da sineye çekmek zorunda kalıyor.

O an iki sahne hızla geçti gözümde. Çocuk İsmail’in yaşadıklarında; ne Kemal Sunal’ın karikatürize ettiği yetişkin ve işini bilen kapıcı deneyimi, ne de Mazlum Çimen’in çocukluk yıllarında kapıcı dairesinde babası Âşık Nesimi Çimen ile bol misafirli anıları var. Köyde ismi ile var olan baba, kentte ikamet ettiği evin numarası ile kimliksizleşiyor.

İki dilli yetişen sanatçı İbrahim Barulay’ın oyun içinde çevirmenliği, iç burkuyor. Aynı coğrafyayı paylaştığımız insanların dilini bilmiyoruz. Aynı anda ülke olarak dört dilli İsviçre’yi, kıta olarak Avrupa’nın çok dilli eğitimini ve uygulamalarını düşünüyorum.

Apsolit oyunu, anadili yok saymayan çift dilli bir performansın görseli.

Apsolit performansı, köy boşaltmalarla toprağından ve kültüründen koparılmışların dramı.

Apsolit, göçe zorlananların sesi. Doğal çevresinden ve kültüründen koparılan çocuğun varlık mücadelesi; evi hapishaneye dönüşen, ataerkil baskıyı teninde ve sosyal konumunda duyumsayan kadının; bir de adı, ev numaralarına indirgenen erkeğin hikâyesidir.

Nazire Akbulut

Prof. Dr. phil. Nazire Akbulut

"Adil davranmamak ve adaletsizliğe tahammül etmek ... Yapılan bir haksızlığa tahammül etmenin ne kadar yanlış olduğunu vurgulamak, bir haksızlığı dile getirmekten daha önemlidir. Çok az kişi haksızlık yapma kudretine sahipken, oldukça çok kişi haksızlığa göz yummaktadır." Bertolt Brecht

Yorumlar (0)

Nazire Akbulut
  • Henüz Yapılmış Yorum Yok

Bir Yorum Bırakın

Nazire Akbulut
captcha

Güncel Yazılar

Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut

Kapatmak için X butonuna basınız