Ocak 2024. Alman Edebiyatında Üç Tiyatro Eseri 2: Rolf Hochhuth “Hukukçular” (1)

Prof. Dr. Nazire Akbulut

Ocak 2024

Bu ay, 1931-2020 tarihleri arasında yaşamış Alman yazar Rolf Hochhuth’un 1979 yılında yayınlanan Hukukçular[1] adlı üç perdelik trajikomik eseri, olabildiğince geniş bir çeviri özeti ile beşer gün aralıkla dört parçada yayınlanacak. Hukukçular adlı eser ‘belgesel tiyatroya’ bir örnek oluşturmaktadır: Edebi kurgu içine yerleştirilen olaylar, belgelere dayanmaktadır. Hochhuth 1978 yılında yayınladığı Eine Liebe in Deutschland (Almanya’da Bir Aşk) adlı romanı, sonra Hukukçular adlı tiyatro eseri ve diğer yazıları ile Baden Württemberg’in Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) parti başkanı Hans Filbinger’in Nazi döneminde bahriye yargıcı olarak - Hochhuth onu “korkunç hukukçu” olarak betimler - idam kararlarına imza attığını kamuoyu ile paylaşır. Hochhuth’un sürdürdüğü bu kampanyanın oluşturduğu kamuoyu baskısına dayanamayan Filbinger istifa etmek zorunda kalır.

Teknik bir bilgi: Hochhuth belli sözcükleri vurgulamak amacıyla ayrık yazım tercih etmiştir; Türkçe çeviride o sözcüklerin altı çizgi ile belirginleştirildi.

 

Rolf Hochhuth: Hukukçular (1)

Tarih: İtalya Başbakanı Aldo Moro’nun cesedinin bulunduğu gün, 09 Mayıs 1978.

Mekan: Batı Almanya’da bir eyalet başkentinde Schöngarten semti. Yıkılmaya yüz tutmuş eski bir villanın çatı katında, terası da olan, hem yatak odası hem de oturma odası olarak kullanılan üniversiteli bir çiftin evi.

Birinci Perde

29 Mayıs 1979 tarihli Frankfurter Allgemeine Zeitung’da (Günlük Gazete) yer alan bir habere göre, çalıştığı hastaneden Rüppell adlı asistan doktorun görevine nükleer enerji santrali karşıtı olduğu için son verilmiştir.

Hochmuth, oyun başlamadan önce iki sayfa uzunluğunda dekor betimlemesi ile yıkılmaya yüz tutmuş bir villadan hareketle Federal Almanya Cumhuriyeti’nde 1947-1977 yılları arasında tek başına iktidar olan Sosyal Demokratların bir önceki yüzyılın mimarisini nasıl tahrip ettiklerini sıralar. Sonra gazeteci ve tiyatro eleştirmeni Sybille Wirsing’den (1936-) yaptığı alıntı ile solcu gençlerin ayaklanmasının da etkisi ile eski mimarinin nostaljik bakış açısı ile tahrip edilmekten kurtarıldığını aktarır. Aslında üç ailenin yaşayabileceği bu villanın on beş, hatta on sekiz genç ile genç çifte kiralandığını da ekler. Olayın geçtiği mekânın dekorunu oluşturan antika mobilyalar, duvarlarda Casper David Friedrich’ten “Riesengebirge” adlı tablo, Klaus Staeck’ten ve Friedrich Wolf’un kürtajı konu alan ”Cyankali” adlı tiyatro oyunundan afişler başta olmak üzere genç çiftin sanat anlayışını ve duyarlılığını somutlaştıran görseller, maddi olanaksızlıkların onları bu eski villada oturmaya zorlamadığını açıklar. Dekordaki bir başka ayrıntı olarak çatı katındaki bu mekânı, çift kişilik bir yatağın kapladığını ve çirkin bir soba borusunun tüm oda boyunca uzandığını sıralar.

Dieter Hellgrüber adlı 27 yaşındaki genç adam sobayı yakma mücadelesi verirken kapı zili çalar. Dieter kapıyı açtığında elinde oldukça büyük bir çiçekle bir adamı karşısında bulur. Adam, Bayan Doktor Heilmayer’in gerçekten burada mı oturduğunu, Şvab aksanıyla sorar. Getirdiği demeti ona takdim etmek ister. Dieter, Adalet Bakanı’nın otuzlu yaşların ortasındaki, kaliteli palto, pantolon ve ayakkabı giyimli koruma müdürünü basında tanımasına rağmen, çiçekleri kimin gönderdiğini gıcıklığına sorar. Gelen kişi, Bakan’ın koruma müdürü Hämmerling, diye kendini tanıtınca, Dieter de kendi adını söyler. Hämmerling, Dieter’i tanıdığını belirtir. Dieter ise kendisini nereden tanıdığını sorarak koruma müdürünü tiye alır. Emniyet amiri, ziyaret ettiği insanlar hakkında geniş bilgi edindiğini naif bir şekilde açıklar. Dieter’in kız arkadaşı Tina’nın Adalet Bakan’ı olan babası çiçek demetini, kızının doktora sınavını vermesi üzerine göndermiş. Kendisi de akşam yemeğe gelecek. Dieter, o büyüklükte gösterişli bir buketi koyacak vazosu olmadığı için bir kova getirir ve çiçekleri yerleştirir. Sohbet içinde Hämmerling, Bakan’ın oy birliği ile Hayvanları Koruma Derneği başkanlığına da seçildiğini gururla anlatır. Koruma müdürü, çiçekleri teslim etme bahanesi ile çatı dairesini ve terasını başta olmak üzere villanın tüm katlarını güvenlik açısından denetlerken çevrede oldukça dikkat çeker. Müdür terasta iken telefon gelir. Arayan Dieter’in Klaus adlı arkadaşıdır. Her yerin polis kaynadığını, “Aynasızlar birini mi arıyor?” diye sorar. Dieter, “Sen takip edilme paranoyası yaşıyorsun. Aynasızlar kimseyi aramıyor. Bakan Bey akşam kızını ziyarete gelecek.” der sakınmadan gelmesini tembihler. Bu arada Müdür tekrar odaya döner. Dieter, Bakan’ın gelişinden belki de hiç kimsenin haberi olmazken merdiven boşluğunda tutulan köpekler ve polislerle, uzun uyuyan öğrencileri dahi uyandırdıkları gibi sokakta da dikkatleri üzerlerine çektikleri şeklinde uyarmaya çalışır. Hämmerling tam çıkarken Tina içeri girer. Dieter, nişanlısının “Neden şimdi geldiğini” hayretle sorar. Tina onu yanıtlamadan koruma müdürünün, terasta etrafa bakmaya çalışmasının yoldan geçmekte olanların fazlaca dikkatini çektiğini anlatır.

Genç çift baş başa kalınca Dieter, Tina’nın üzgün ve ağlamaklı halini fark eder. Öpmek ve kucaklamak ister, şaka yollu babasının Alman hayvan hakları savunucularının başkanı olduğunu söyleyip güldürmek ister ama Tina onun kollarından sıyrılır. Gelen çiçekleri cenazeye götüreceğini söyler. Bu kahrolası mesleğe uygun olmadığını da ekler. “Boğulan birinin nasıl göründüğünü tahmin edebiliyor musun?” diye sorar. Yugoslav vatandaşı göçmen bir genç kadın ne kadar çaresiz olmalı ki hapishanede, lavabo hizasında bulunan havlu demirine önlük iplerini boynuna dolayarak intihar etmiş.

Hochhut, burada anlatılanların 1973 yılında Köln’deki Klingelpütz hapishanesinde yaşanan dört intihar vakasından biri olduğuna dair ayrıntılı bir not düşer.

Tina’nın anlattığına göre hapishanede son altı haftada yaşanan dördüncü intihar olayı imiş. Dieter bir sigara yakıp Tina’ya verir, intihar eden kadını Tina mı ilk bulmuş diye sorar. “Hayır” yanıtını alır, ama morgda görmüş. Tina kendini suçlar, çünkü hapistekilerin sorumluluğunu taşır, ayrıca kendileri gece sevişirken aynı saatlerde kadın intihar ediyormuş. Dieter, yeryüzünde hayatın böyle olduğunu, bundan kendilerine sorumluluk çıkarmanın ruh sağlığını bozacağını vurgular. Fakat Tina, son bir haftadır kadının susuz kalmış çiçekler gibi solgun olduğunu, kendisiyle konuşmaya çalıştığında birini öldürecek gibi baktığını, sonunda birini, “en suçsuz olan kendini” öldürdüğünü anlatır. Dieter, Tina’yı “Tamamen suçsuz” diyerek acemi biri gibi konuşmakla itham edince, Tina’nın o ana kadarki üzüntüsü öfkeye dönüşür. Dieter’in kadının vakasını bilmeden konuştuğunu, olayın tam bir bürokrasiden ve resmi dairelerin işi sürüncemeye vermelerinden kaynaklandığını, vergi veren vatandaşın kandırıldığını, art arda sıralar. Kadın hakkında sekiz hafta önce, bir daha ülkeye girmesine izin verilmeyecek şekilde sınır dışı kararı çıkmasına rağmen, bir tren bileti ile sınıra gönderileceğine hapse atılmış. Çünkü Yabancılar Dairesi, sınır dışı etmeden önce göçmen kişiye “toplum yararı için” sekiz haftalık hapis uygun görmüş. Tina’nın heyecan ve üzüntü ile anlattıklarına Klaus, “Demek ki illegal biri” diye yorum getirince, Tina kesin bir dille bunu reddeder. Genç göçmen kadın iki yıl önce yasal yollardan Almanya Federal Cumhuriyeti’ne (BRD’ye) girmiş, sicili temiz biri imiş. Sadece oturum iznini zamanında uzatmayı unutmuş. Sınır dışı edileceğini öğrenince, “hapishaneden çok duygulu (hiçbir yetkiliyi duygulandırmasa da) Almanca bir dilekçe kaleme aldı. Alman vatandaşı olmak […], »gerçek vatanımda (aman ne vatan!) yaşamak istiyorum« diye yazdı“ diye kadının koşullarını kendi yorumunu da katarak aktarır Tina. Ve devam eder: Çünkü göçmen kadının dedesi dahi Alman vatandaşı iken babası savaş sonrası Yugoslav vatandaşlığına geçmiş. Daha 22 yaşındaki bu göçmen kadın ne kadar çaresiz olmalı ki hapishanede, lavabo hizasında bulunan havlu demirine iş önlük iplerini boynuna dolayarak intihar etmiş. Ancak demirin yerden yüksekliği engin olunca, dizleri ve ayakları yere temas ederek asılmaktan çok acı çekerek boğulmuş. “Nasıl bir irade” ortaya koyduğunu ağlayarak anlatan Tina’nın midesi bulanır, çıkarmak için banyoya koşar. Bu arada Dieter, Tina’nın gelişi güzel koltuğun üzerine attığı mantosunu askıya geçirir, el çantasının yanında tıka basa dolu alış veriş çantasında bir dosya görür. Dosyaya göz atınca da, banyodan çıkıp gelen Tina’ya, ölen kızın dosyasını alıp gelmesinin kendisi için tehlikeli olacağı uyarısında bulunur. Böylece Tina’nın hapishanede savcı stajyeri olduğu anlaşılır. Dosya, Tina’nın görev yaptığı hapishanede intihar eden 22 yaşındaki o göçmen kadına aittir. Tina, dosyadaki belgelerden üçer fotokopi yapıp ikisini, yürekli iki gazeteciye vermeyi, “bir hapishanede altı hafta içinde gözaltında tutulan dört kişinin intihar ettiğini” kamuoyuna duyurmayı amaçlar. Konuyu, Tina’nın sinirine dokunacak derecede hafife alarak değerlendirmeye devam eden Dieter, “Psikiyatristler buna »taklit zorunluğu« derler” deyince, Tina tüm öfkesi ile “Böyle her şeyi berbat bir şekilde hafife alanların türettiği bu tür aptalca kavramlardan hukukçular da memnuniyetle yararlanır, kendi günahlarını ölülerin hesabına yazarak sınır dışı ederler”, diyerek karşılık verir. Ayrıca Dieter’in de hapishane savcısı kadar “pervasızca” konuştuğunu ekleyince Dieter, dosyanın onun tarafından basına sızdırıldığı kolayca anlaşılacak, diyerek konuşmayı farklı bir noktaya yönlendirir. Tina, sosyal hizmet olarak yaptığı bu işte daha fazla kalmayı düşünmediğini ve iş değiştirmek istediğini paylaşır. Dieter dosyayı masaya bırakır ve büyük çiçek demetinden güzel bir buket yapmaya başlayan Tina’yı kollarına alır. Dieter daha sınavlarını vermediği için Tina’nın işten atılmasının maddi olarak kendilerini sarsacağını, doğum izninde alacağı ücretten olacaklarını sevecen bir dille saydıktan sonra, bu vesileyle “Kangurum” diye hitap ettiği nişanlısına “gayri meşru dölün” ne yaptığını sorar. Tina, döl yedi ay sonra dünyaya geldiğinde, ebeveynlerinin onu “amma da şahane bir dünyaya getirdiğini” düşünecek, diye karşılık verir. Sonra da “metres hayatına son verip” evleneceklerine göre “yenilik” diye tanımladığı hamileliğini akşam “Hayvanları Koruma Cemiyetinin başkanına” söylemeyi önerince, Dieter de, kilise töreni yapmadıkları için memnun olmadığını ekler. Genç çiftin yarı şaka yarı ciddi sohbetinden, Dieter’in Protestan, Tina’nın da Katolik olduğu; 1970’lerde evlilik öncesi hamileliklere iyi gözle bakılmadığı; üç aylık hamile kadının gelinlikle kilisede görünmesinin dedikodulara neden olacağı anlaşılır. Tina bir noktaya daha parmak basar. Dieter, Tina’nın babasının ifadesiyle “nihayi düğünleri” ile yaşlı adamı “avcı jargonu ile »kızıştırmak«” isteğini belirtir. Tina da babasının, ilkelerine ters düşmesine rağmen bu çift kişilik yatağın kapladığı odaya gelerek onu kutlamak istemesi bile devasa bir fedakârlık yaptığını kanıtlar, der. Dieter de, iki yıldan beri Tina’nın babası tarafından takip ettirilmeye tepki olarak Bakan’ın evine gitmediğini; o nedenle tek çözüm, onun bu eve gelmesi, diye düşüncelerini açıklayınca, Tina babasına dayanamaz, “Peki ya ben de sürekli senin baban hakkında atıp tutsam?”, diye uyarır. Buketi hazırlayıp mantosunu giymek üzere olan Tina’ya Dieter, akşama kimleri davet edeceğini babasına danıştı mı?, diye sorunca, genç kadın öfkelenir, sevgilisinin onda hep “babasının kızını” gördüğünü, bağımsız bir kişi olarak düşünmediğini söyleyip kavgaya hazırlanırken kapı gürültü ile çalınır. Dieter, tartışmanın yön değiştirmesinden memnun kapıya yönelir, gelen tıp doktoru Klaus Schultz’dur. Sakalsız ve Tirol bölgesinin kuş tüylü şapkasıyla, ki Klaus ona “güney Almanya şapkası” diyor, karşılarında gördükleri Klaus’a hayret eder ve takılırlar. Gittikçe güzelleşen Tina’ya âşık olacağı şakasını yapınca, genç çift onu düğüne davet edeceklerini ve masadaki dam’ının ortak tanıdıkları Jutta olacağını paylaşırlar. Dr. Klaus, Jutta’nın birine inat evlenip evlenmediğini sorunca, kentin hapishanesinde din görevlisi olduğunu öğrenir. Önce Jutta’nın telefonunu ister sonra da onlara gelmeye neredeyse çekindiğini, her tarafın polis kaynadığını şaka yollu Tina’ya, “sen mi polis için geldin, polis mi senin için?” diye sorar.

Bu arada metin açıklamalarında (Regieanweisung) Tina’nın asıl adı olan Christiane’nin kısaltılmış hali olduğunu, babası tam adıyla hitap ettiği için Dieter nişanlısına ‘Tina’ kısaltmasıyla hitap etmeyi tercih ettiğini öğreniyoruz. Kayınbabanın damada karşı ilgisizliği nedeniyle Dieter onlara gitmiyor ama Tina, annesi il dışında kaplıcada olduğu süre boyunca gidip babasına yemek hazırlarmış, ancak bir gün önce doktora sınavını başarı ile verdiği ve kutlama yapacakları için baba gençlerin evine geliyor. Dr. Klaus da kısa süre önce TUS sınavını vermiş.

Klaus, uzun süreden sonra arkadaşları ile görüşmesinin nedeni olarak Tina’nın babası ile konuşmak istemesini gösterir. Tina, kendileri için gelmediğine şakadan üzülür. Kısa zaman önce doktorasını tamamlayıp saygın bir hastanede “bilmem kaçıncı asistan doktor” olarak göreve başlayan Klaus, sanki yakın zamana kadar öğrenci değilmiş gibi lacilerini giymiş, düz, diken gibi koyu renk saçlarını düzgün kestirip saçını düzgün ayırmış. Tina sohbet sırasında çiçekleri bir kenara bırakmış, yemeye düşkün Klaus’a atıştırmak üzere bir şeyler hazırlayıp tepsiyle getirirken Klaus, özenle giyinmesinin nedeni olarak Tina’nın babasının dışında birçok kişi ile daha görüşmeye gideceğini söyler. Klaus’un resmi giyinmesinin nedenini öğrenen Dieter, “Bir şey mi oldu?” diye sorunca, işten atıldığını öğrenirler. Dieter, “Ha, o nedenle mi böyle cenaze törenindeki gibi giyinmişsin?” diye sorar. Klaus ise “Kim kimi gömer, o belli olmaz” diye şakalaştıktan sonra işten atılma gerekçesi olarak iki kez toplum huzurunu bozmaktan Esslingen’de yargılanmış olmasını kendisine ilettiklerini söyler. Tina, Klaus’un o davadan berat ettiğini, Dieter de bunların yıllar önce yaşandığını hatırlatır. Klaus, eylemi anımsatır: Rudi Dutschke’nin vurulmasını izleyen günlerden birinde Springer-Gazetelerinin matbaası ve yayınevlerinin olduğu binanın önünde oturma eylemi yapmışlar ki Bild gazetesi kışkırtıcı manşetleriyle okurlara ulaşmasın. Tina, bu davadan beraat ettiğini tekrarlayınca Klaus, yaptığı savunmayı yargıç haklı bulduğu için serbest kaldığını belirtir. Dieter de, aynı davadan Rolf Pohle[2]’nin temyiz yolu kapalı, on beş ay ceza aldığını ekler. Tina, Pohle’nin temyize gittiğini; Klaus ise Pohle’nin aynı davada yargılanmadığını, Pohle’nin duruşmasının Münih’de olduğunu; Dieter de, Pohle’nin o tarihe kadar Liberal Öğrenci Birliği üyesi olduğunu, o davadan sonra aşırı sola kaydığını paylaşır. Klaus, temyize gitme hakkı saklı olmasına rağmen, işten atılmayı sineye çekmeyeceğini kararlı bir şekilde söylerken birden Tina’ya dönüp babasının kendisine yardım etmek zorunda olduğunu, o el atarsa dosyasından bu bilginin çıkarılabileceğini emreder tarzda dile getirir. Tina, babasıyla konuşmasını doğal bulduğunu ama mücadele etmeyip olayı hasıraltı etmeye çalışmasını eleştirir. Dieter de, gerçi kendisi hiç yargılanmamış ama Klaus’un mücadele etmesi gerektiği yönünde konuşmayı sürdürünce Klaus, içinde bulunduğu koşulları sıralar: Artık “otuz yaşına yaklaşan yaşlı bir adam” olduğunu, babasının vefatından sonra para kazanması gerektiğini, hele bir de annesinin düşük emeklilik maaşını düşünerek bunun elzem olduğunu anlatır. Tina, sadece Baden-Württemberg eyaletinde 64 000 başvurudan 55’nin güvenlik soruşturması sonucu elendiğini Spiegel dergisinde okuduğunu paylaşır. Dieter de Klaus’un bu 55 kişi içinde yer alacak kadar radikal olmadığını ekler. Klaus, kendisini RCDS’den birinin ispiyonladığını açıklar. Dieter, alyans dahil her türlü “çemberin” (Almancada ‘Ring’ yani “yüzük; çember” ve bağlama göre “topluluk” kavramını karşılar) kötü olduğunu, ama en kötüsünün “Hıristiyan Demokrat Öğrenci Çemberi’nin / Topluluğu’nun” (Ring Christlich Demokratischer Studenten) olduğunu söyleyince Tina, iki hafta sonra evlenmeyi düşünen birinin alyansı bu denli kötülemesine şaka yollu kızar. Klaus’a, muhbirin kim olduğundan nasıl bu kadar emin olduğu sorulduğunda, aynı kadroya başvuran rakibi olduğunu açıklar. Klaus, geçmişteki eylemlerinin bununla sınırlı olmadığını, Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) parti kongresinde Enternasyonal marşını söylediğini de itiraf eder. Bir de bir önceki eyalet seçimleri sırasında kaleme aldığı bir bildiride parlamentoyu, “karartma aygıtı” diye betimlemiş.

Tina evden çıkmadan önce, üç arkadaş yemek yeme, radikal olma, dosyada Klaus’un önüne çıkan engelleri bertaraf mı etmeli, yoksa Klaus’a çalışacak bir yer mi ayarlamalı konuları hakkında yarı şaka yarı ciddi fikir alışverişinde bulunurken Klaus bir kelime oyunu yapar. Dieter’in Tina’ya hitaben “Baban halleder” deyimini Klaus, takındığı ciddi bir ifadeyle “İnfaz edecektir” deyince Tina şaşırır, ama anlam veremez. Ayrıca iş olanağı sağlamak bakımından, sanatoryumlara giden annesinin daha fazla tanıdığı olduğunu söyler. Klaus’un tek derdi, para kazanmak. Gerekirse özel hastanelerde de çalışmaya hazır olduğunu, ta ki kendi muayene hanesini açana kadar. “Seni bu kadar korkak kılan nedir?” diye soran Tina’ya, “Siz yargılanmadınız” diye yaşadığı baskıyı hissettirir. Klaus, “O yıllarda Schleyer[3] gibi, bugün ise Moro[4] gibi düşünüyorum”, der. Tina’ın çözüm önerisi: Annesi Klaus’u işe koyacak, babası da dosyaya müdahale edecek. Dieter ise her ikisini de naif olmakla suçlar, çünkü “büyük adamın” dosyayla ilgilenmeyeceğini ve yardım etmeyeceğini düşünmektedir. Tina sinirlenir, onu sakinleştirmek için Dieter diline doladığı “Kangurum” hitabını kullanınca Tina, Klaus’la hamile olduğunu paylaşır ve hayat arkadaşının kendisiyle evlenmekte geciktiğini sitemkarca dile getirir. Klaus ise hemen bebeğin vaftiz babası adaylığına talip olur. Dieter Tina’ya, babasının kamuoyuna verdiği hiçbir sözü yerine getirmediğini sıralayınca, Klaus “üstelik de sakladı” diye tamamlar. Bu yorum Dieter’in gözünden kaçsa da Tina hemen sorgular. Ancak Dieter buna dikkat etmeden kendi tezini güçlendirecek şekilde kayınbabasının karakterini açıklayan maddeleri saymaya devam eder. Tina ise, “alçak” diye nitelendirdikleri birinden yardım alacaklarına önce o alçakla yüz yüze mücadele edip, onu yendikten sonra onunla birlikte mücadeleye devam etmeleri gerektiği yönünde ikazda bulunur. Dr. Klaus ise Bakan’ın alenen dosyasına yardım ediyormuş gibi yapmasındansa el altında çözmesinden yanadır. Tina, intihar eden kadına ait dosyanın fotokopisi için ayrılmadan önce Klaus’a, akşam gelirken Jutta’yı da beraber getirmesini söyler. Annesi rahatsız olduğu için büyük kutlamayı düğünle birlikte yapacakları bilgisini verir. Babasının akşam televizyondaki ana haberlerden (20:00) sonra geleceğini, babasını Klaus’un dosyası ile ilgili hazırlayabilmeleri için Klaus’un bir saat geç gelmesini önererek ayrılır.

[…]

Devamı Şubat 2024 Güncel Yazılar’da!

 


[1] Rolf Hochhuth. “Die Juristen”, Spectaculum 35. Sechs Moderne Theaterstücke. Frankfurt/M.: Suhrkamp Verlag 1982: 127-217.

[2] Rolf Ludwig Pohle, 1942-2004 yılları arasında yaşamış bir avukat ve aktivist. Tutuklanmadan önce merkez sağ görüşte olan Pohle, hapis cezası sonrası radikal silahlı örgüt Kızıl Ordu (RAF) üyesi olur.

[3] „Hanns“ olarak tanınan Hans Martin Schleyer (1915-1977), bir Alman yatırımcısı olarak 1945 sonrası iki güçlü örgütün (Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonu ve Alman Sanayi Federasyonu) başkanlığı süresince, sendikalara ve işçi eylemlerine karşı acımasızca bir mücadele yürütmüştür. Geçmişte, Hitler iktidarında da SS-Subayı olarak görev yapmış. RAF Schleyer’i, hapisteki Andreas Baader ve üç arkadaşının serbest bırakılması amacıyla 1977 Eylül ayında kaçırmış, Baader ve arkadaşlarının hücrelerinde öldüğü haberi üzerine Schleyer de Ekim ayında infaz edilmiştir. Hukukçular eserinde yazar, Klaus’un gençliğinde Schleyer gibi saldırgan olduğu benzetmesini yapar.

[4] İtalya’nın eski başbakanı, Arap yanlısı politikaya ağırlık veren, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Hristiyan Demokrat Parti Başkanı görevlerini de yürütmüş olan Aldo Moro (1916-1978), 1978’de aşırı solcu örgüt Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılarak öldürülmüştür.

Klaus figürü, otuzlu gibi ‘yaşlı’ dönemlerinde ise Moro gibi birleştirici olduğunu ima eder.

Nazire Akbulut

Nazire Akbulut

"Unrecht tun und Unrecht dulden
Me-ti sagte: Wichtiger, als zu betonen, wie unrichtg es ist, Unrecht zu tun, ist es zu betonen, wie unrichtig es ist, Unrecht zu dulden. Unrecht zu tun haben nur wenige die Gelegenheit, Unrecht zu dulden viele." Bertolt Brecht

“Haksızlık yapmanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktan daha önemlisi, haksızlığa göz yummanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktır. Sadece birkaç kişi haksızlık/ adaletsizlik yapma fırsatına sahipken, pek çok kişi haksızlığa tahammül etmektedir.” Bertolt Brecht

Yorumlar (0)

Nazire Akbulut
  • Henüz Yapılmış Yorum Yok

Bir Yorum Bırakın

Nazire Akbulut
captcha

Güncel Yazılar

Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut

Kapatmak için X butonuna basınız