Nisan 2024. Alman Edebiyatında Üç Tiyatro Eseri 2: Rolf Hochhuth “Hukukçular” (4)

Prof. Dr. Nazire Akbulut

Nisan 2024

Üçüncü Perde

[…]

Sahne loş bir ışıkla aydınlatılır. Dieter, Emil Blumensath olarak belirir; baba Hämmerling onu utanç direğine bağlar. Hochhuth, o an duvarda bir yansıma önerir: Duvar önünde kurşuna dizilen bir insanın gazete manşeti. Böylece seyircilerin, doksan saniyelik de olsa bu acımasızlığa tanıklık etmelerini ister. Emil’i canlandıran Dieter, gözlerini bağlamamalarını, katillerinin gözlerine bakmak istediğini söyler, sağında Hämmerling, solunda da Heilmayer onu dinlemezler. İdam sonrası Heilmayer’in dikte ettiği, Hämmerling’in not aldığı idam edilenin kimlik bilgileri, ölüm cezasının gerekçesi (firar), ölüm saati, defni ve idam cezası sonrası yaptırım (askerliğe elverişsizlik ve ömür boyu medeni haklarından men cezasına çarptırılma) ile ilgili bilgiler dosyaya işlenerek protokol tamamlanır. On kişilik infaz mandası beş adım mesafede, emir üzerine nişan alır. “Şahıs kurşuna dizilerek 16:02’de idam edildi, 16:04’te öldü ve 16:05’te defnedilmek üzere sıhhiye tarafından taşınıp götürüldü”, diye arşiv titizliğini hicveden bir işlem, ayrıntılı not edilir. Dosya otuz yıl saklanacak sonra 1976’da imha edilecek, diye de eklenir. Heilmayer ve baba Hämmerling Hitler selamı çakarak meydandan ayrılırken fonda List’in parçası giderek azalan bir tonda çalar. Bu da Hitler döneminin sona erdiğini simgeler. Işıklar kısılır.

Nero’nun havlamasının ardından Dieter elinde soğuk su şişesi ile içeri girer. Heilmayer de banyodan çıkagelir. Tekrar frakını giyinirken Dieter ona yardım eder, devlet nişanını boynuna takar ve damadını kazanması gerektiğini düşünerek ona “çocuğum” diye hitap eder. Oysa Dieter ona zor katlanmakta. “Dieter, sizler çocuklarım olarak, tabi ki insanlığı dışlayan bir dönemde beni sadece insan olarak görüyorsunuz ama bana karşı adil olmanız için beni aynı zamanda bir hukukçu olarak da görmelisiniz. 1932’de Heidelberg’de dizinin dibinde oturduğum büyük antifaşist Gustav Radbruch’un ilkelerini asla ve asla ihlal etmediğim hususunda hakkımı teslim etmelisiniz”, der. Ardından ezberlediği o ilkeyi işaret parmağını sallayarak ders verir gibi zikreder. »İnançlarına aykırı vaaz veren papazlardan nefret ederiz, fakat isteksiz adalet duygusunun kendisini yasaları uygulamaktan alıkoymasına izin vermeyen yargıca da saygı duyarız...«

Dieter öfkeyle onun lafını keser ve gülerek sürdürür: »Yasalara, sadece adaletin tecellisi olarak değer vermekten çok, onu hukukun üstünlüğünün teminatı olarak algılamak…« Dieter bu tümceyi söyledikten sonra Heilmayer’e dönerek, üniversitenin birinci yarıyılında öğretilen bu söylevi ona öğretmeye kalkmaktan utanması gerektiğini, gece boyu biriken öfkesiyle dile getirir. Sonra Radbruch’un bunları dile getirmesine rağmen Nazilerin onu üniversiteden attığını, Hitler’in ölümünden sonra da, bir Almanın bile bir yargıcın elini, bu elin masum bir adamın infaz kararını vermiş olmasından korkmadan sıkabildiği bir dönemde, ilk yaptığı şey son derece cahilce çıkışlarını gözden geçirmek olduğunu anımsatır. Onlar bu tartışmanın içinde iken Tina ve arkasından Hämmerling içeri girerler. Koruma müdürü Hämmerling hemen ışıkları kısar, Bakan beyin çatıda kaldığı sürece de ışıkların kısık kalmasını rica eder. Rutenfranz’ın silahları damda bırakıp tuvalete gidişini görünce çok sinirlenir. Mükemmel bir nişancı olduğu kadar aptal biri olduğunu tekrarlar. Ancak Heilmayer Rutenfranz’ın kendi koruması altında olduğunu ve sınavsız dalgıç grubuna alınmasını ister.

Hämmerling, Dr. Klaus’un evrak çantasını burada unuttuğunu, kendisine iletsin mi, diye sorar. Bakan ise, çantanın içindekilerin, içerik olarak ne olduğunu inceleyip incelemediklerini merak eder. “Hayır” cevabını alınca rahatlar ve çantayı göndermeye gerek olmadığını, söyler.  Koruma müdürü çıkınca da sözü Klaus’a getirerek insanın kendini şantajcılardan sakınması gerektiğini, “bir şantajcının hep şantajcı olarak kalacağı” ikazında bulunur. Özellikle yardım etseymiş daha tehlikeli olurmuş. Tina, sabrı tükenmiş bir şekilde: “Eğer bütün bunlar doğruysa, Klaus kendini senden korumalı. Sonuçta seninle ilgili belgeleri basına vermedi, bize getirdi”, der. Dieter de: “Siz bir çırpıda onu ve bizi Aldo Moro’nun katilleri ile bir arada saymasaydınız Klaus o evrak çantasını bu gece açmayacaktı”. Tina Dieter’e bağırır: “Sen ne hakla Klaus’u sürekli aşağılıyorsun? Sanki söz konusu olan bir hak arayışı değil de babamın Moro ile ilgili dikkatsiz konuşmasıymış”, der. Dieter de aynı tonda konuşabileceğini; kendisinin amacının ne insan sevgisi ne de nesnel olma kaygısı olduğunu belirtir. Amacı, soy isimlerinin basında çıkmaması. Aksi takdirde kötü bir düğün hediyesi olurmuş. Tina hem Dieter’e hem babasına kızar. Dieter’e, “Eğer senin babanın da benim babam gibi Hitler’e hizmet ettiğini öğrensen, ne yapardın?”, diye sorar. Babasına da, “Madem böyle hükümler verdin, bana çıtlatmalıydın. O zaman hukukçu olmazdım. Dükkânda hırsızlık yapan birini yargılarken, babamın serbest gezdiğini bilmek beni rahatsız eder” diye ekler. Babası, “Sen aklını mı yitirdin?”, deyince “Keşke aklımı yitirsem, birilerinin hafızasız daha iyi yaşadığı ortada.” Ayrıca kim bilir babası kaç insanın yaşamı hakkında yargıda bulunmuş olmalı ki bu Emil Blumensath olayını anımsamıyordu dahi. Bunun üzerine Heilmayer Dieter’den yardım ister. Klaus’un getirdiği dosyalar onun “uğraşısından” sadece olumsuz olanlardan bir seçki imiş. Tina “uğraşı” kavramına tepki gösterince babası, Tina’nın “sadece doğduğu yıl nedeniyle benzer baskıcı ortamlarda bulunmadığına” vurgu yapar. Tina, doktorun biri kürtaj yaptı diye başı vurulması doğrultusunda hiçbir yasa yok, deyince babası kendini savunur: “O doktor, bu arada, sadece bir Polonyalı ve hâlâ hayatta”, diye yanıtlar. Tina da doktoru giyotinden Rusların kurtardığını, bildiğini gösterir. Ayrıca, Heilmayer’in her şeyi reddettiği gibi Hitler de Yahudileri gaz odalarına göndermedi, hatta Eichmann’ın da… diye sıralarken babasının kalp spazmı geçirdiğini anımsar ve susar. Heilmayer, Klaus ile başa çıkabilmek için ne yapması gerektiğini ciddi ciddi sorunca Tina da babasına, 12 bin Mark aylıkla emekliliğini isteyebilir, çözümünü önerir.

Tina; Klaus’un, öğrencilik yıllarında hangi sol eylemlere katıldığını, savaş suçlularının – ‘savaş’ kelimesini ekleyerek incelik yaptığını da belirtir - kontrol etmediği bir ülkede doktor olarak çalışmak üzere gittiğini paylaşır. ‘Savaş suçlusu’ betimlemesine içerlenen baba, genç kuşağın diktatörlükle sınanmadığını kendini acındırırcasına konuşur. Tina düşüncelerini, utanma ve suçluluk duygusunu örnekleyerek açıklar: “İkimizin kuşağı arasında bir fark var tabi. Eğer Dieter veya ben, hizmet ettiği Yahudi bir ailenin bebeğini, ebeveynleri gaz odalarında imha edildiği için bebeği saklamaktan, on dokuz yaşındaki bir kadını idama mahkûm etseydik çenemizi kapatıp susardık. Otuz yıl sonra da gelip komünist olduğu için uzun yılların deneyimli bir makinistini işinden etmezdik”, der. Dieter, kayınbabası olacak Bakan’ın, Klaus’u bir hastaneye işe yerleştirip dosyasını imha edip etmeyeceğini sorunca Bakan, yine bir güvensizlik gösterir. Bakan’ın korkusu, geçmişine dair yargı kararlarını bulma sürecinde Klaus’a yardım eden işbirlikçilerin de olaydan haberdar olmaları; Klaus’un onları nasıl susturacağını bilmek ve bunun güvencesini istemekte. Dieter, kendisinin ve Tina’nın Klaus’a kefil olduklarını ifade eder. Tina, Klaus’u nasıl işe yerleştireceğini babasına sorunca babasının yanıtı, “bize çalıştığının” işaretini vereceğini açıklar. Tina, Klaus’un muhbir gibi gösterileceğini anlar, onun arkadaşlarını ispiyonlayan biri olarak işaretlenmesini doğru bulmaz. Klaus Esslingen’den nasıl serbest bırakılıp Rolf Pohle de Münih’te nasıl bir buçuk yıla mahkûm edildiyse işte bunların böyle bir yolu olduğunu açıkladıktan sonra, ayrıntılar hakkında az şey bilmesinin kendisi için yararlı olduğunu, yaşam deneyimi olarak aktarır. Heilmayer, “Ben Klaus’a dosyasının orijinalini verirken, kopyalarını gördüğüm kendi dosyamın aslına sahip olanları onun (Klaus’un) nasıl susturacağını bilmek isterim” der. Tina, kendi kanlı dosyaları ile muhbirlerin oluşturduğu Klaus’un eylem dosyalarını karşılaştırmasını ayıplar. Ayrıca kendisi giyotini kullanırken Klaus elinde sadece su tabancası tutmuştur. Tina, babasının devleti tanımlama ve ona bağlılık anlayışı ile kendi kuşağının tutumunun ne kadar farklı olduğunu ifade etmeden duramaz.

Dieter, Heilmayer’in dosyası hakkında kimlerin bilgi sahibi olduğunu öğrenmek için Klaus ile telefonlaşır, sonra ayrıntıları paylaşması için ahizeyi Tina’ya verir. Onlar telefonlaşırken Dieter de öğrendiklerini Heilmayer’e aktarır: Annesine dul maaşı bağlatabilmek için dilekçe veren genç kadının apolitik biri olduğunu, Heilmayer dosyasını Klaus ile paylaştıktan sonra Klaus’un, kendi durumuna katkı sağlar düşüncesiyle onunla ilgili araştırmayı tek başına yaptığını söyleyince Heilmayer, “İşte, dediğim gibi şantajcı”, der. Klaus’un anlattığına göre, o güne kadar tek bir Amerikalı tarihçiden başka hiçbir bilim insanı veya gazeteci oradaki 70 bin askerin yargı dosyaları ile ilgilenmemiş. Sadece dul maaşı için başvuranlar dosyalarda araştırma yapıyormuş. Heilmayer, “zaten kim o zırva ile ilgilenir ki?” deyince Dieter ‘zırva’ dediği şeyin “16 bin askerin cephede siz ve sizin gibi kişiler tarafınızdan öldürülmesidir”, diye karşı çıkar. Heilmayer, onların “kurallara uygun mahkemece idam edildiklerini” vurgular. Klaus yine karşı çıkar: Baden Württemberg gibi dünyada en çok yayımın çıkarıldığı bir eyalette 16 bini kapsayan dosyalar veya yargılamalar hakkında tek bir kitabın yazılmadığına dikkat çeker. Birinci Dünya Savaşı’nda 48, İkinci Dünya Savaşı’nda ise 16 bin askerin ölüm cezası aldığını arşivde görevli olan kişi Klaus’a söylemiş.

Telefon görüşmesinde iki kez kahkaha atan Tina görüşmeyi bitirip babası ile Dieter’in yanına gelir ve babasını korku ile telaşa sürükleyecek şekilde konuşmasını kurgular. Klaus’un, kendisini işe koymak için boşuna çabalamamasını söyleyince, başka bir şey istediğini anlar. Para istediğini söyleyince, “bak ben demiştim” der. Tina, paranın kendisi için olmayıp para ile dul maaşı için başvuran kadının hakkına kavuşmasını kastettiğini, belirtir. Heilmayer bunu yapamayacağını, onun gibilerin hukuken suçlu bulunduğunu vurgulayınca Tina’nın tepesi atar: “Evet, bu ülkede hukuk okuyan herkes, Nazilerce mağdur edilenlere bir şey verilmediğini bilir, çünkü cellatlar o kadar yüksek emeklilikler alıyorlar ki kurbanlarınızın yakınlarına bir şey kalmıyor.” Dieter bir başka çözüm yolu olarak, dul kadının hala dinç olduğunu, ona bir iş bularak çalışmasını sağlamak da bir çözüm yoludur, der. Heilmayer, “sadece bu kadar mı?” diye şaşırır. Aynı soyadı taşımayan Dieter’in, göze batmadan, kadın için nasıl bir işin uygun olduğunu araştırıp ona bildirirse kendisi de geri kalanı halledeceğini söyler. Heilmayer tekrar Klaus’un bir şey isteyip istemediğini sorunca ve Tina’dan “Hiçbir şey” cevabını alınca, tuhafına gider ve korkar, tedirgin olur. Heilmayer: “Hiçbir şey - hiçbir şey istemeyen biri, her zaman çok tehlikelidir.” Tina: “Tehlikeli. Neden? Bağımsız demek istiyorsun. Senin gibilere tabi değil”, diye karşılık verir. Bir şey istemeyenin tekrar şantaj yapacağından korkan babasına Tina, Klaus’un iş dahil hiçbir şey istemediği garantisini verir.

Heilmayer: “Hitler'in baskı yaptığı yargının içinde olan benim de hata yapma hakkım vardı”, diye yaptıklarına kılıf bulmaya çalışınca Dieter, “Küçük suç işleyen veya Auschwitz’i yaratanlara karşı çıkanların boynunu vurdurmayı »yanılma hakkı« diyerek hafiflettiğinizi biliyorum”, der. Auschwitz lafı üzerine Heilmayer, “Tina’nın üzerine yemin ederim ki Auschwitz’i ilk kez savaşın sonunda duydum”, der. Dieter de: “İnanırım size. Kim o tarihlerde, çoğunluğu yakılan o insanların hangi bölgeye götürüldüğünü, o bölgenin adının ne olduğunu bilmek ister ki? Ebeveynlerim diyor ki, tüm Avrupalılar gibi biz Almanları da, nakledilenler değil onların evleri, mobilyaları ve işletmeleri ilgilendiriyordu.” Klaus son olarak Heilmayer’den, işlediği cinayetlerle, 1960’lı-70’li yılların radikal gençliğinin işlediği suçları karşılaştırıp kimin işlediği cinayetlerin af kapsamına girmesi gerektiğini düşünecek kadar çılgın olmadığını umduğunu, söyler. Montunu alarak kapıya yönelirken, Tina korkuyla “Tam da bugün beni yalnız mı bırakıyorsun?” diye sitem edince Dieter, “Heilmayer çıkıp gitmeden eve dönmeyeceğim” der. Heilmayer, “Ben gidecektim ama o benden önce davrandı”, diyerek Dieter’in davranışını eleştirir gibi, “onunla da evlenmek zorundasın” diye kızına acır gibi bakar. Tina, “Zorunda?”, diye şaşırınca, “Siz dediniz ya yedi ay sonra. Çok sevindim.” Tina da “Ben de sevindim. Ama bitti. Kürtaj için 15 bin Mark borç verir misin?”, diye ilgisiz bir tonda sorar. Babası birden telaşlanır, “Kürtaj mı?” Dieter’in çıktığı kapıyı göstererek “Bu kendini beğenmiş »şövalye«, benim geçmişimden ötürü kendi geleceğinden korkup seni yüzüstü mü bırakacak?”, diye sorar. Tina kahkaha atar, çocuğunu öldürmeyeceğini, çocuğun doğuşunu evliliğe bağlı kılmadığını, babası ile kendi kuşağı arasındaki anlayış farkını, bu akşam yaşanılan, öğrenilen ve konuşulan şeylerden hiçbir şey anlamadığını, belirtir. Babasına “Benim de hayatımı mahvettin” deyince babası kızını, o bırakıp giden nişanlısından daha kötü olmakla, sadece akıl vermekle, itham eder.

Kürtaj konusu, baba kız arasında konuşulan konuların kendi durumlarıyla bağlantılı olarak yeniden tartışılmasına neden olur. Önce Heilmayer’in, Hitler döneminde bir Alman genç bir kadına kürtaj yaptığı için Polonyalı bir doktora ölüm cezası vermesini tartışırlar. Sonra buz gibi, nefret dolu bir sesle, “Senin özgüvenine sahip olmak isterdim. Sırf seni üzmek için, bilinçli bir şekilde istediğim bebeği öldüreceğimi mi sanıyorsun?”, der ve acı bir kahkaha ile “Bir bebeği seven dede Heilmayer’i izlerken onun, bir başka bebeği gaz odasındaki cellatlarına, bebeği koruyanı da giyotine gönderdiğini bilmenin ne kadar iğrenç bir duyguya yol açtığı konusunda hiçbir fikrin yok”, diye kendi ruh halini dile getirir. Bu tartışmalarda Tina’nın bir de Herbert adlı erkek kardeşi olduğunu öğreniyoruz: “Siz ikiniz bununla nasıl başa çıktınız? Annem ve sen, Herbert ile beni nasıl dünyaya getirdiniz… Annem, senin gibi çocuk ve anne katili biri ile nasıl birlikte oldu?”, deyince babası onu kollarında tutar başıyla polisleri ima ederek balkon kapısını ve dış kapıyı gösterir. Annesini bu konularla bağlantılı bir daha anarsa onu tokatlayacağını, karısı ile savaş sonrası evlendiğini, eşinin hiçbir şey bilmediğini, ama istiyorsa babasını annesine gammazlayabileceğini, asabi bir şekilde söyler. Tina, geçmişini kızına anlatmadığı, “her şeyden habersiz, aptalca bu mesleğe girmesine” engel olmadığı için babasını bir kez daha suçlar. Herhangi bir duruşmada silahlı bir soyguncunun dönüp ona, babası ile karşılaştırıldığında kendi yaptığının nezih kaldığını söyleyebilir. Heilmayer üçüncü kez kırmızı haptan bir tane daha yutar ve kızına “Ben değil, sensin Nazi. Çünkü sen, benim Hitler döneminde dahi reddettiğim şecere mantığı ile düşünüyorsun” der. Sırf kendisinin torunu olacağı için bir canı öldürmeye kalkıştığını da ekler. Tina da babasına yaptıklarını hatırlatır ve ırkçı olduğunu tekrarlar ve “Yine yalan söylüyorsun. Sen, Yahudi olduğu için bir bebeği ebeveynlerinin ardı sıra gaz odalarına göndererek şecereye göre davranmadın mı?”, diye sorar.

Sahne kararır, tipik bir hapishane ortamının sesleri duyulur. Uzun uzun Nazi döneminde ölüme mahkûm edilenlerin hapishane ortamı anlatılır. 35 kg ağırlığında zincirlerle bağlı olduklarını, hücre kapısının son gün doktor, papaz ve diğer görevliler rahat girip çıksınlar diye açık bırakıldığını ancak idama mahkûm olanın da duvara sabitlendiği, reji bilgisi olarak paylaşılır. Sonra çocuksu bir ayakkabı çırağının Plötzensee hapishanesinde idam edilen 269 kadının saçlarını ne kadar mutlu bir şekilde kazıdığı anlatılır. Bir başka sahne belirir. Heilmayer genç bir yargıç olarak 30 Temmuz 1943’te Ukraynalı Anna Zwarycz’in serbest bırakılma kararını bozar; bebeği sakladığı için de onu ölüme mahkûm eder. Dönemin yargıcı Heilmayer, Anna adlı hizmetçinin serbest bırakılmasına itirazlarını sıralar. Ardından hizmetçi kızın giyotine gidişi Tina ile canlandırılır. Bir giyotin bıçağının düşüşü ve bir çığlık duyulur. Tekrar ana dönülür.

Tina babasına, o hizmetçi kızın kaç yaşında olduğunu sorar. Ardından baba kız arasında geçmişin hesaplaşması yeniden başlar. Babası devletin istekleri doğrultusunda, yasalara uygun hareket ettiğini ve karar verdiğini söyleyince Tina, Polonyalı doktora iki yıl ceza veren yargıç ile hizmetçi kızı serbest bırakan yargıçların da yasalar çerçevesinde hareket ettiğini, kendisinin ise bu kararı bozduğunu dile getirir. Ukraynalı kızın, Heilmayer’e tesadüfen denk gelmesine “kader derler”, diye üzülür. Heilmayer’in savunması: “Politik ve askeri bakımdan yaşanmış kolektif yanılgıları ve kolektif davranışları basitçe bireysel boyutta değerlendirmenin ne kadar insanlık dışı, hatta adi suçlama olduğunu biliyorsun, değil mi?”, diye kızını çelişkiye düşürmeye çalışır. Tina da kolektif diye bir şey gibi “soyut bir »bütünün« ahlaki ve hukuki hiçbir varlığının da olmadığını” savunur. İşgal edilmiş olan Polonya topraklarında görev yapan yargıç meslektaşı “ormana rağmen o bir ağacı görüp” kızı affetmiş, ama babası o genç insanı gözünün önüne dahi getirmemiş, diye suçlamasını sürdürür. Nazi döneminin yargıcı, yeni kurulan BRD’nin Adalet Bakan’ı ise, kızını saçma bir duygusallık göstermekle küçümser. Ayrıca, milleti bir vücut olarak görüp her bir uzvun gereksinimlerini bütünü dikkate alarak karşılamak gerektiğini; yasa yapanların normlarına uygun bir görev bilinci ile bu yasaları devletin yararına uygulamanın bir namus borcu olduğunu düşündüğünü de ekler. Tina babasını, bebeği sakladığı için “hizmetçi kızı ölüme mahkûm etmeyi doğal” görmekle suçlamaya devam edince, babası da Tina’yı, tanımadığı kadına acıdığı kadar babasına acımamakla suçlar. Ayrıca Klaus’un bu sırrı başkaları ile paylaşmayacağına duyduğu güven kadar babasına güvenmediği de sitemine ekler. Babasının; katil olduğu her an açığa çıkar korkusu ile yaşadığını; kendi adına ve toplum yararına bir daha herhangi bir makama aday olmamasını, istifa ederek gemi başı süsü (Galionsfigur) gibi öncülük yapmasını ister.

Kızına sinirlenip Hämmerling’i çağıran Bakan, koruma müdürünün önünde ‘her şey normalmiş maskesini’ takarak eve gitme zamanı geldiğini söyler. Koruma müdürü; Rutenfranz’dan, Bakan aşağıda arabasına binene kadar çatı nöbetini sürdürmesini ister. Tina, babasını değil öpmek ona elini dahi vermemek için Hämmerling ile tokalaşır ve onlar daha kapıda iken mutfağa geçer. Tina, onların gittiğini düşünürken birden “Christiane” diye seslenildiğini duyar ve babasının hala kapıda durup kendisinden annesi dahil bu bilgiyi kimseyle paylaşmama sözü isterken bulur. Tina; babasına duyduğu sevgiden değil kendi bencilliğinden ötürü, değil annesine, hiç kimseye söylemeyeceğini tekrarlar. Sonra, konuşmayı sürdürmek isteyen babasına, onun kuşağı kendi kuşağındaki “radikalleri terörist olarak gördükleri sürece…” demeye çalışırken babası sözünü keser. “İkisi arasında fark mı var?” diye sorunca, Tina: “Demokratlarla Naziler arasındaki kadar” diye yanıtlar ve şöyle sürdürür: “Radikaller - şükür ki - her ülkede var”, der. “Ama, teröristler yalnızca Almanya, İtalya, Japonya gibi Nazizm’in ve faşizmin hükmettiği veya - senin örneğinde gördüğümüz gibi - faşistlerin birlikte yönettiği ülkelerde yıkıp döküyorlar. Peki, İngiltere, İsveç ve Fransa gibi ülkelerde neden yoklar?” Babasının ortamı yumuşatmak için yaptığı esprilere, “şakayı bir tarafa bırakmasını” söyler ve babasının “katil” oluşuna vurgu yapınca babası, İncil’deki “kayıp oğul” söylencesine atıfta bulunarak “kayıp kız evlat da var, her ne zaman gelirse ona kalbim açıktır” der ve ağlayarak çıkar gider. Tina damda nöbet tutan Rutenfranz’ı da gönderir.

Sonra evrak çantasını nereye koyacağını bilmeden etrafa bakınır ardından yatağın altına tekme ile sürükler. Raftaki resim çerçevesini alarak bir çekmeceye kaldırır. Resimde babası, küçük Tina’yı kucağında mutlu bir şekilde tutarken çekilmiş. Tina hazırlanıp yatağa girer, okumak için eline aldığı kitaba yoğunlaşamaz fırlatıp atar. Dieter gelir, şaka yollu “bombayı” nereye koyduğunu sorar. Tina yatağın altını gösterince, evrak çantası/bomba sanki onları havaya uçuracak bir konuma konulmuş gibi komik bir durum oluşur. Dieter soyunup yatağa girmeden önce evrak çantasını yatağın altından çıkarıp tuvalete götüreceğini söyler ve yapar. Tina bunu, söz sanatlarını kullanarak yorumlar: “Hiç değilse dürüstsün. Üstesinden gelemediğimize göre, baskılayalım. Herkesin yaptığı gibi.” Dieter, nişanlısını sakinleştirirken Heilmayer ile ilgili gerçek bir portre betimler: Herkesin böyle olmadığını, Heilmayer’in geçmişi sorgulamadan hep ileriye baktığını, Hitler’i bile yalnızca savaşı kaybettiği için sorun yaptığını söyler. Ayrıca hamarat bir şekilde yargıç görevini yerine getirdiği için cepheye de gitmesi gerekmemiş, der. Tina, babasının kendisini “bilmiş”, “tipik akıl hocası” diye nitelemesine üzüldüğünü paylaşınca Dieter, ergen olmadığını, etki altında kalmaması gerekir diye karşı çıkar. Ancak on beş yaşındaki kardeşi Herbert’in ergen olduğunu ve bundan etkileneceği aklına gelir. Dieter, eğer bugüne kadar babaları ile ilgili hakikati gerçekten bilmiyorlarsa bundan böyle de Tina’nın bunu onlara söylememesi gerektiğini ifade edince Tina öfkelenir, gerçeği tabi ki bilmediğini, “Sen kafayı mı yedin? Bunu nasıl düşünürsün?”, dedikten sonra sözü kürtaja getirir. Uzun bir konuşmadan sonra Hitler anlayışının ve babasının yaptıklarının aradan 30 yıl geçmesine rağmen onların hayatını etkilememesi gerektiğini sevdiği kadına anlatır ve kürtajdan vazgeçirmiş olduğu düşüncesiyle uyurlar.

PERDE KAPANIR

Nazire Akbulut

Nazire Akbulut

"Unrecht tun und Unrecht dulden
Me-ti sagte: Wichtiger, als zu betonen, wie unrichtg es ist, Unrecht zu tun, ist es zu betonen, wie unrichtig es ist, Unrecht zu dulden. Unrecht zu tun haben nur wenige die Gelegenheit, Unrecht zu dulden viele." Bertolt Brecht

“Haksızlık yapmanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktan daha önemlisi, haksızlığa göz yummanın ne kadar yanlış olduğunu vurgulamaktır. Sadece birkaç kişi haksızlık/ adaletsizlik yapma fırsatına sahipken, pek çok kişi haksızlığa tahammül etmektedir.” Bertolt Brecht

Yorumlar (0)

Nazire Akbulut
  • Henüz Yapılmış Yorum Yok

Bir Yorum Bırakın

Nazire Akbulut
captcha

Güncel Yazılar

Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut

Kapatmak için X butonuna basınız