Prof. Dr. Nazire Akbulut
Edebiyat eleştiri yazılarının ‘okur’ kitlesi kim? Niçin yazılır? Konu ile ilgili bilgilerimizi bir kez daha tazeleyelim mi?
Ortak bileşeni ‘okur’ olan edebiyat eserlerinin hedef kitlesindeki okur, yazar ve edebiyat eleştirmeni ellerindeki metne, farklı donanım ve beklentilerle kucak açarlar. Yazar, sahip olduğu yetenek ve edindiği bilgilerle yazı aracılığı ile kurgulanmış yeni bir dünya yaratır. Eleştirmen, birincil edebiyat diye adlandırılan bu ürünlerden ilgisini çeken bir eseri değerlendirmek üzere incelediğinde, eserde öne çıkarmayı düşündüğü gizlenmiş noktaları, hitap edeceği okur kitlesi ile paylaşmak amacıyla yazıya döker. Bildiğiniz gibi, eleştirmenin bu amaçla kaleme aldığı yazılar, ikincil edebiyat ürünü olarak adlandırılmaktadır. Kitap kurdu veya sade okur, yazarın eserinde satır aralarındaki ‘boşlukları’ kendi yaşam deneyimi ve hayalleriyle doldurur; eleştirmenlerin yorumlarıyla tamamlar; ancak eserin kendisinde yarattığı etkiyi ender olarak yazılı ifade eder.
Eleştirmenin Kaynakları ve Amacı
Düşüncelerini belli bir kurgu çerçevesinde yazıyla ifade eden yetenekli insanlar ve özelde yazarlar, çoğunlukla var olan yazma kalıplarına bağlı kalarak roman, şiir veya tiyatro eserleri kaleme alırlar. Ancak dönem dönem Johann Wolfgang von Goethe’nin mektup türü romanında, Orhan Veli Kanık’ın başlattığı Garip Akımı’nın temel taşı serbest şiirde, Bertolt Brecht’in epik tiyatrosunda olduğu gibi bazı yazar ve şairler, var olan edebi türleri betimleyen kalıplara bağlı kalmadan yeni edebi türlere yön verirler. Tıpkı çocuk doğduktan sonra ona konulan ad gibi edebiyat bilim insanları da yazarın eserinde yarattığı farklılığı saptar ve o ‘yeni edebi türün’ özelliğini vurgulayan terimi dile getirirler.
Yeni edebi türler gibi yeni edebi akımlar da ortaya çıkıyor. Birçok sanatçının aynı zaman aralığında, kişisel veya toplumsal değişimlerin etkileri ile ele aldıkları konu ve o konuya yaklaşımlarında tercih ettikleri teknikler de yeni edebi akımları doğurur; bazı edebi akımlar paralel gelişirken, bazılarının etkisi azalırken diğerinin özelliğini taşıyan eserler artar.
Belli bir zaman aralığında yayınlanmış eserleri topluca inceleyen edebiyat bilim insanları, ortak hangi konunun benzer bakış açısı ile ele alındığına bakarak yazarları ve eserlerini, en belirgin özelliklerinden hareketle bir edebiyat akımı olarak tanımlarlar. Sonradan adı konan böyle bir edebi akımı, kendisinden önceki ve sonraki akımlardan ayıran özellikleri ile edebiyat tarih kaynaklarında betimlerler.[1]
Alan dışı ilgili ve yetenekli eleştirmenleri dışarıda tutarsak edebiyat eleştirmenleri aslında en az bir edebiyat lisans eğitimi almıştır. Üniversitelerdeki pek çok edebiyat bilimi alanındaki öğretim üyeleri de dergi ve gazetelere eleştiri yazısı kaleme almaktadırlar. Bildiğimiz gibi onların temel işlevleri edebiyat eserleri, edebi akımları veya edebi türleri araştırmak, yazar biyografileri oluşturmak ve bunları ders kitapları, araştırma monografileri vb. yayınlarla belli bir kitleye eğitim veya bilgilendirme amaçlı ulaştırmaktır. Geniş okur kitleleri için ise genelde yeni yayınlanmış bir eseri yorumlamak üzere ‘değerlendirme veya inceleme’ yazısı kaleme alırlar. Donanımlı birer okur olan eleştirmenler, değerlendirmelerinde de tutarlı kalabilmek için genel olarak yazarların yaşamları, edebi akımları, edebiyat inceleme yöntemleri ve dünya edebiyatını da kapsayan edebiyat tarihi hakkında temel bilgiler ışığında yorumladıkları edebiyat eserlerinde saklı, biçime ve içeriğe yönelik şifreleri çözmeye çalışırlar.
Yazarın, Okurdan ve Eleştirmenden Beklentileri
Yazar, kimi zaman günlerce kimi zaman aylarca hatta yıllarca okuyup araştırır ve gözlemler. Herhangi bir çağrışım veya yoğunlaşma, yazarın yaşadığı somut ve soyut birikimi, biçim ve içerik bakımından bütünlük oluşturacak şekilde umut ve telaşla yazıya dökmesini sağlar. Yazdıklarını kendisi defalarca, değer verdiği kişiler de - dışarıdan biri veya farklı bir göz olarak - en az bir kere okuduktan sonra, ‘dosya’ adını verdiği yazılı hayallerini bir yayınevine teslim eder. O güne kadar, yoğurup şekil verdiği, yeni anlamlar yüklediği sözcük bileşenlerinin oluşturduğu ‘eser’, o andan itibaren artık tekelinden çıkmış, okura mal olmuştur. Ta ki yeni baskılarda ekleme veya çıkarma yapana kadar.
Edebiyatla profesyonelce veya amatörce ilgilenen, genç veya yaşlı, kadın veya erkek, kırsalda veya kentte oturan okur, yazınsal metne sahip olduğu bu arka planla yaklaşır. Eser, farklı beklentide ve birikimdeki okurla yeniden anlam kazanır. Yazar okuru, işlediği motife kendi ifade biçimi ile yani farklı ve yeni bir bakış açısı ile bakmaya davet eder.
Yazarın okurundan beklentisi, yarattığı hayallere ortak bulmak, onaylanmak, beğenilmek ve bu beğeninin kendisine yazılı veya sözlü bir şekilde ulaşmasıdır. Dile getirilen her beğeni ile yazarın yazma coşkusu artar. Bunun göstergeleri, kitap satışları veya düzenlenen imza gününe katılan okur kitlesidir.
Beğenisini dile getirmesi beklenen okurlardan biri de eleştirmendir. Ancak eleştirmenin yaklaşımı, yazarın motivasyonunu bozmak üzerine kurulu olmamalı. Eleştirmen bir eserin bütününde, bir başka eserin de bazı noktaları üzerinde yazar ile hemfikir olmayabilir. Eleştiri yazıları, donanımlı bir edebiyat okurunun kaleminden çıkan bir ‘değerlendirme’ yazısı olduğu için, yazar ister istemez bir tedirginlik içinde olur. Yazar, edebiyat eleştirmeninden daha çok yaratıcı eleştiri bekler; esere yöneltilen eleştirileri kimi zaman kişisel algılayabilir. Genelde ‘eleştiri yazıları’, yazarın sahip olduğu bazı özelliklerin veya eksikliklerin farkına varmasını sağlar, onu daha da verimli kılar. Mesleki disiplin doğrultusunda gerçekleştirilen her yorum kişisel olmaktan çıkacağı için, edebiyat eleştirisine yazarın da okurun da saygısı ve güveni sağlanacaktır. Tıpkı mesleğini yürekten icra eden bir hekim, bir öğretmen, bir hukukçu veya bir mühendis gibi.
Okurun Eleştiri Yazıları ile İlişkisi
Geniş kitlelerden oluşmasını arzuladığımız okur, seçeceği eseri belirlemede farklı davranışlar ortaya koymaktadır. Yaşamımın önemli yıllarını geçirdiğim Almanya’da okurun, yayınevlerinin çıkardığı kataloglar üzerinden, yayınevi-yazar-kütüphane veya kitapçılar işbirliğinde gerçekleştirilen okumalar ve eleştiri yazıları ile kitapçılarda geçirdikleri saatlerin ardından okuyacağı kitaba karar verdiğine tanık oldum. Türkiye’de ise okur, genelde bir tanıdığının önerisiyle kolay okunabilir veya duygusal bir eserden yana tercih yaptığı için, okuyacağı eseri de kendisine söylenen bakış açısı ile değerlendirmektedir. Dolayısıyla karar verme süreci kadar okumak üzere tercih edilen eserin özellikleri de toplumdan topluma değiştirmektedir.
Türkiye’deki okur kitlesinin büyük bir bölümünün, kitap seçimini sohbet arası önerilerle veya kitap fuarlarında imza stantlarında gerçekleştirdiğini iddia ettiğime göre, yazılı değerlendirmelerin etkisini sorgulamak yerinde olacaktır. Akla ilk gelen yazılı değerlendirme, dar bir çevreye hitap eden akademik eleştirilerdir. Çoğunlukla süreli edebiyat dergilerinde çıkan bu tür bilimsel değerlendirmeler, dil, konu ve yöntem açısından edebiyatla profesyonel olarak ilgilenenlerle sınırlı kalmaktadır.
Geniş okur kitlesini düşünerek baktığımızda, iki tür eleştiri yazısı saptamaktayız. Biri gazete, dergi ve internet sayfalarında yer alan kısa övgü yazıları; diğeri günlük gazetelerin haftada bir gün çıkardığı kitap ekleridir. Gazetelerin kitap eklerinde yayınlanan eleştiri yazıları çoğunlukla nitelikli değerlendirmelerdir. Tek sorun günlük gazete okuma veya aboneliğinin oldukça düşük olması. Diğer yönden online dergilerde edebiyat eleştiri sayfalarının sağladığı olanaklar da var. İnternetin bireysel kullanıma sunulması sayesinde blog veya websayfası yazarlarının eleştiri yazıları da ilgili okura her yerde ulaşılabilmektedir.[2] Yazarın okur sayısı ile karşılaştırılamayacak kadar az sayıda okuru olan eleştirmen, kendi okur sayısını göz önünde bulundurarak makalesinde tümcelerini, terminolojisini ve tarzını hedef kitleyi dikkate alarak gerekli özeni göstermelidir.
Eleştirmenin verdiği bilgileri bir grup okur, okuduğunu sorgulamadan kabullenir ve içeriği çoğunlukla başkalarına aynen aktarır. Ancak düzenli bir şekilde eleştiri yazıları okuyan kişi, zamanla kendi yorumunu da geliştirerek bağımlılıktan kurtulur. Eser hakkındaki görüşlerini çeşitli nedenlerle yazarla paylaşamayan bir diğer grup okur, bir ‘uzman kalemin’ ifade edeceği en hafif eleştiriyi dahi - kendi düşüncelerinin onaylandığının verdiği buruk bir tatminle - mutlulukla karşılar. Kimi okur da, yazılan eleştiriyi aslında beğendiği halde, yazara ya yakın olduğundan ya da kendisi de o rahatlıkla yazamadığından, aksi görüş belirtir.
‘Okur’ konumunda olan birincil eser yazarlarının da içinde yer aldığı bilinçli okur kitlesi, dile getirilen her eleştiriye katılmasa da eseri hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle değerlendiren eleştiri yazılarını tercih etmelidir. Dile getirilen eleştirileri sorgulamalıdır.
Eleştirmenin Amacı, Yöntemi ve Okur Kitlesi
Edebiyat eleştirmenleri, bir metni incelerken ele aldıkları metnin içerik ve biçimsel özelliklerini, edebi türünü, yazarın içinde yer aldığı edebi dönemi, yani dünyaya, kadın-erkek, bireysel-toplumsal, eylemsel-psikolojik, politik-apolitik gibi hangi pencereden baktığını, daha önce yazılmış edebiyat metinlerinden iz taşıyıp taşımadığını da dikkate alarak yorumlarlar. Eleştirmen, yazarın yarattığı karakterleri betimlerken onlarla arasına mesafe mi koyuyor yoksa onlara karşı empati veya antipati duymamızı mı sağlıyor gibi metnin anlatım tekniklerine, kişi-mekan ilişkisine, zaman yelpazesine, edebiyat türüne, anlatılan ile amaçlananın örtüşmesi veya çelişmesine vb. metne çok yönlü bakabilmektedir. Eleştirmen, incelediği eserde kendince saptadığı özellikleri, hem yazarı ‘doğru’ anladığını kanıtlamak, hem de okurla bunları paylaşırken özellikle birincil eserden alıntılarla gerekçelendirmek üzere örneklendirmelidir. Yazarlar okurun hayal gücüne ve duygularına hitap ederken eleştirmen hedef kitlenin muhakeme gücüne ve mantığına odaklanır.
Kaleme alınan ve okurun ‘mantığına’ hitap edecek şekilde ifade edilen eleştiri yazısı, akademik bir çalışma olmasa da, birincil eserde saptanan bir ayrıntı, ikincil eserde bir tez şeklinde dile getirilmeli. Bu tez birkaç yazınsal yöntem bir arada kullanılarak kanıtlanmaya çalışılmalı. Edebi metni tek başına ele alan metne içkin yönteme ek olarak yine edebi metnin özelliklerine göre toplumsal gerçekçi, psikolojik, hermeneutik, feminist perspektif gibi edebiyat inceleme yöntemlerinden biri veya birkaçı ile desteklenmeli. Metni tek başına incelemeye çalışmak yanılgı veya eksik değerlendirmeye neden olabilir; tıpkı bir bireyi sadece bir ortamda gözlemleyerek onun karakteri hakkında çok sağlıklı bir yargıda bulunamayacağımız gibi, herhangi bir eseri de tek boyutlu değerlendirdiğimizde doğru sonuçlara varamayabiliriz.
Geniş okur kitlesine yönelik eser incelemesinde dil kullanımı, edebiyat ile amatörce ilgilenen okur kitlesini hedeflediğinden makalede, tarz olarak sadeleştirilmiş bilim dili kullanılmalı. Bir edebi eserde, farklı açılardan inceleyip pek çok konu başlığı altında çok sayıda makale çıkarılabilir. İkincil eseri oluşturan makalenin başlığı, birincil eserde hangi konunun vurgulandığını işaret eder; makalenin içeriğinde de – bilimsel bir yazı olmasa da – önemsenen bu konu tez şeklinde kanıtlanmalı ve savunulmalıdır. İkincil eserde, yine okur kitlesinin edebiyat bilgisi dikkate alınarak, incelenen eserin türüne (roman, şiir, tiyatro) ve alt türlerine (macera, romantik, fantastik, kadın edebiyatı vb.) ayrıntılı açıklamalar getirilmeden yer verilmeli. Yazarın incelenen eserindeki özellikler, başka eserleri varsa onlardaki benzerliklere sadece gönderme yapılmalı, zira her bir ayrıntı makalenin kapsamını genişletir.
Eleştirmen; edebiyat türüne, kurguya, dil ve benzeri teknik konulara yönelik tartışılmaz kesin yargı ifade eden tümcelerden kaçınmalıdır. Aynı hassasiyeti, tercih edeceği yargı belirten ve okurun olumsuz algılamasına neden olabilecek ifadelerde de göstermelidir. Eleştirmen, değer verdiği bir eseri yorumlamak üzere zaman ayırıyorsa bu durumda, eseri kapak resminden tümcesine, ana fikirden noktalama işaretine kadar, artısı ve eksiği ile her açıdan değerlendirme özgürlüğüne sahiptir. Edebiyat eleştirmeninin kendisine uygulayacağı sansür, yani otosansür, herhangi bir dış yaptırım kadar onu köreltir, yanıltır, zaman içinde mahcup eder. Önemsemediği esere hiç zaman dahi ayırmamalı. Çok bilinen bir konuda yanlış bilgiler veren esere ise mutlaka tavır almalı.
Tabi ki her insan gibi yazarlar da eserleriyle eleştirilmek değil takdir edilmek isterler. Ancak yazılanları eleştirmek de eleştirmenlerin doğal işlevidir. Eleştirmen, yazar hakkındaki bilgileri, eseri anlamak ve okura tanıtmak için bir araç olarak kullanmakla birlikte, yazarın kişiliği ile ilintilendirmemelidir. Eleştirmen yorum ve değerlendirmelerini, incelenen eserle sınırlı tutmalı, yazarın tüm eserlerini kapsayacak ifadelerden kaçınmalıdır. Aksi takdirde edebiyat eleştirisi amacından sapar, yazar ve okur arasında ‘rehber’ işlevi görmesi gereken eleştiri yazısı, yazarın kimliğine saldırı olarak algılanmasına neden olur. ‘Edebiyat eleştirisinin’ tanımındaki “azarlama, paylama, çıkışma” gibi olumsuz çağrışım, yazarı eleştiri yazılarına karşı baştan cephe almaya yöneltir. Bu tür cepheleşme, bazı eleştiri yazılarından hareketle çok büyük edebiyat polemikleri yaratmıştır.
Kendini mesleğinde otorite olarak gören eleştirmen, okur kitlesini yönlendirmiş olacağından yazarın eserlerinin satışına olumlu veya olumsuz etkisi olacaktır. Satış grafiğini etkilemesi dışında en önemlisi, yazarın kitlesi ile arasındaki bağın zayıflaması sonucunu doğurur. Eleştirmenin kırıcı olmadan eleştirisini, etik değerlere bağlı, nesnel olarak dile getirme görevi olduğu gibi yazarın da eseri hakkında yazılanlara tahammül göstermesi beklenir. Yazar, eleştirmen dahil hiçbir okurdan eserlerini kendi beklentileri doğrultusunda anlamasını ve yorumlamasını beklememelidir. Eleştiri yazıları, yazarı motive edici övgüler içerse de salt tanıtım yazıları olmamalı, değerlendirme öğeleri de içermelidir. Çok övülen eser kadar çok eleştirilen eser de okur üzerinde aksi etki yaratabilir.
Eleştirmenler olarak her birimiz kendi tarzımızda değerlendirmeler kaleme almalıyız ki, yazar da okur da aynı eser hakkındaki farklı bakış açılarını karşılaştırabilsin. İkincil eserde yer alan görüşler, ne anayasa maddeleri kadar yaşamsal önem taşımalı ne de yok sayılmalıdır. Eleştiri yazıları da son tahlilde öznel değerlendirmelerdir; ancak bu öznellik sahip olunan bilimsel donanımla objektif bir zemine oturtulmalıdır. ‘Aşırı’ bir yorumun, diğer bir ifade ile olumsuz bir değerlendirmenin yazara, okura, hele eleştirmene hiçbir yararı yoktur.
[1][1] Örneğin, 19cu yüzyılın başlarında Alman edebiyatında bazı olgun yaşta yazarlar hâlâ Alman Romantizm akımı özellikleri taşıyan doğa ağırlıklı eserler kaleme alırken (1798-1835) bir diğer grup, Fransız Devrimi’nin etkisi ile Almanya’da da değişimi amaçlayan Genç Almanya akımını oluşturan politik eserler vermeye başlarlar (1815-1848). Onlara paralel bir başka grup yazar da politikadan uzak, kendi içine kapanık Bierdermeier akımını oluşturacak eserler üretirler (1815-1848). Bu akımların özelliklerini taşıyan eserlerin sayısı azalırken yüzyılın ortalarından itibaren Burjuva Gerçekçiliği adlı edebiyat akımının motifleri etkin olur (1848-1890). Burjuva sınıfı, bu tarihe kadar artık Aristokrasinin sahip olduğu ekonomik, toplumsal ve kültürel gücü elde ettiği halde, gittikçe artan bireysel ve toplumsal sorunlarının farkına varır. Marks’ın ifadesiyle, “Alt yapı üst yapıyı belirliyor”, yani yaşam ve üretim biçimleri sanat eserlerini biçimlendiriyor. Burjuvazinin sahip olduğu maddi ve manevi tüm değerler en ince ayrıntısına kadar betimlendiği için kapsamlı romanlar ortaya çıkıyor. 19cı yüzyılın sonlarına doğru romanlar azalırken yoğunluk işçi sınıfının sefaletini olduğu gibi, yani ‘doğal’ şekliyle sergileyen tiyatro eserlerine kayar. İşçi sınıfının sefalet içindeki günlük yaşamını tüm çıplaklığı ile sahneye taşıyan son yirmi yılın tiyatro eserleri Naturalizm akımını oluşturur (1880-1900). Bir kez daha vurgulamak gerekirse; dönemi belirleyen siyasal ve toplumsal olgular yazarları, seçilen konuları ve edebi türler ile olaylara yaklaşıma damgasını vurmaktadır.
[2] Ülkemizde yaşam koşulları açlık hatta yoksulluk sınırında seyrederken edebiyatseverlerin bilgisayar alamamaları sorunun maddi boyutunu; internete ulaşım altyapı sorununu, internet hızı ve bant daraltma ise demokrasi sorunu oluşturmaktadır.
Henüz Yapılmış Yorum Yok