Kasım 2024. Yaş Alan Kadınlar

Prof. Dr. Nazire Akbulut

Bir süre önce tehlikeli bir kazadan ‘hafif’ bir sakatlanmayla kurtuldum. İyileşme sürecini; okuma listemdeki kitaplarla, kızımın önerdiği pop cast’lerle ve gelinimin hediye ettiği - aşağıda künyesini paylaştığım - yayını okuyarak değerlendirmeye çalışıyorum.

Yaşını Gösteren Kadınlar. Yaşlanmanın Feminist Deneyimi, Hazırlayanlar Hülya Üstün, Hatice Erbay, Gülseren Ülker, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Bilgen Tümen, Aynur Demirdirek, Ankara: dipnot yayınları, 2024

Eserde; feminist mücadele içinde yer alan altı kadın, yıllar içinde birlikte omuz omuza kadın hakları için mücadele veren ve kırk yaşı üstü dostlarına, yaşlanma ile ilgili gözlemlerini ve kişisel deneyimlerini bir ‘mektup’ samimiyeti çerçevesinde paylaşma çağrısında bulunurlar. Kendileri ve böyle bir davete olumlu yanıt veren yirmi yedi kadın ile birlikte toplamda otuz üç paylaşımın yer aldığı bu eseri okurken ortak düşüncelerimizin olduğu kadar, üzerinde düşünmediğim ne çok konu olduğunu fark ettim. Ayrıca, yıllardır görüşme olanağı bulamadığım bir dostla yazısı üzerinden buluştum.

Yaşını Gösteren Kadınlar adlı yukarıdaki eser bana, kendi gözlemlerimi ve deneyimlerimi çağrıştırdı. Altmış yaşın ortalarındayım ama kendimi hiçbir gün ‘yaşlı’ hissetmedim. Eserde bir kadın arkadaş, çok haklı bir gözlemle, “Erken yaşlanmak yaşama karşı heyecanı yitirmektir”, diyor. Oğlumun sorusu üzerine ben de kendimce ‘yaşlılığın tanımını’ daha kırklı yaşlarda yaptım: Bedenin ruha ayak uydurmadığını zihnin kabullendiği an, insan yaşlıdır.

Hayatımda Anıları Taze, Ak Saçlı Kadınlar

‘Taze’ kavramı Erzurumlu yaşlı bir kadının balıkçı ile diyaloğunu içeren fıkrayı anımsattı:

Erzurumlu teyze pazara gitmiş. Balıkçı tezgâhının önünden geçerken, balıkçının “Canlı balık, canlı balık” diye bağırdığını duyar ve döner balıkçıya “Oğlum, balığhlar teze?”, diye sorar. Balıkçı sinirlenir. “Teyze, canlı balık diyorum. Duymuyor musun?” Teyze tüm sakinliği ile: “Oğlum, bağh ben de canlıyam ama teze değilem”, der.

Anıları taze, ileri yaşlarına rağmen kendileri de ‘teze’ birçok kadından bahsedebilirim. Çocukken 40, 50 veya 60 yaşındaki insanlar çok yaşlıymış gibi gelirdi. İnsan yaş aldıkça, söz konusu ‘ak saçlıların’ o kadar da yaşlı olmadığını fark ediyor. Büyüdüğüm evde ileri yaşta birileri olmadığı için, gençlik yıllarımda ‘ak saçlı’ kadınlara karşı biraz mesafeliydim; kına saçlı anneannem Güneş ve boynundaki kocaman guatr nodülünü tülbendinin altında kamufle eden halam Firdevs istisnaydı. Ruhları devri daim olsun, ileri yaşlarına rağmen çok çalışkan kadınlardı. Bir gün olsun yorgunluktan veya hastalıktan şikâyet etmemişlerdir. Anneannem, yaşamının ilk yarısında çok iyi koşullara sahipken diğer yarısını sıkıntılı geçirdi. Buna rağmen yaşadıkları, yaşam sevincine gölge düşürmedi. Düğünlerde, Erzurum oyun havalarında baş barını çekerken mutlu sallanışı ile dün gibi gözümün önünde. Vefatından on gün öncesine kadar hem kendi hem birlikte yaşadığı evlatlarının işini, olabildiğince genç insanlara özgü enerji ile üstlendi.

Aynı hamaratlığı ve güler yüzlülüğü on kardeşin en büyüğü pamuk saçlı halam Firdevs'te de gözlemledim. Çocukluk anılarımdaki halam, mutfak işlevi de gören ‘ev damında’ yayık yayışı canlı duruyor. Yedi kız çocuğu annesi olarak ev içi işe çok vakit ayırmasına gerek kalmazdı, ama toprağa yeniden can katardı. Firdevs halamın köydeki yaşamında yeşerttiği bostanını çocukluk yıllarıma denk gelmesi nedeniyle anımsamasam da annemden çokça dinledim. Yetmişli yaşlarında kente taşındığında, bahçesinde limon ağaçlarına dişil enerji Kybele’den el almış kadar bereket kattığına ise şahsen tanığım. Güleç yüzü, misafirperverliği, kimsenin kırılmadığı “ula ula sen eşşeksin” gibi konuşması ve kasabaya inenlere sipariş vermesi en karizmatik yönleri olarak dillerde.

Ben belli bir yaşa gelince, aramızda on dokuz yaş fark olan annem ‘yaşlı’ kategorisine kaydı. Ruhu genç annem, o yetenekli elleri istediği beceriyi ortaya koyamayınca, çok üzülerek ‘yaşlılığı’ kabullenmekte zorlandı. Yaşlanmayı kendince şöyle tanımlardı: “İnsan vücudu altmış yaşından sonra biraz, ancak yetmiş yaşından sonra hızla çöküyor.” Annem, çok sınırlı dul aylığı ile kendini ihmal etmesin diye, cildindeki yaşlılığı bir nebze yavaşlatmak üzere kendisine krem almaya özen gösterirdim. Bizler formda kalmak için egzersiz yapınca bize katılırdı. Ama kafamızdaki klişelerle, olgun yaştaki kadının yaptığı hareketlere güler, kendisine takılırdık. Bazen üzülür yaptığı hareketleri yarıda bırakırdı, bazen de tınmaz egzersizine devam ederdi. Yaş aldıkça roller değişiyor ve annelerimize benzemeye başlıyoruz. Annelerimizde eleştirdiğimiz hareketleri kendimiz yapıyor ve çocuklarımızın eleştirisi ve takılmaları ile karşılaşıyoruz. Yaşını Gösteren Kadınlar adlı esere katkı sunan kadın arkadaşımız, yaş aldıkça cinsiyetsiz sayıldığımız için insanlarla daha rahat konuştuğumuzu ifade ediyor. Bence bu biraz karakter, biraz da belirli mesleklerin kazandırdığı bir davranıştır. Akademik kariyerimin başlangıcına kadar geçen sürede genelde sessiz olan ben, gençlerle diyalog içinde olmam nedeniyle toplumsal yaşamda da her insanla doğal iletişim kurabildim.

Yaşıtlarından çok daha dinç olan annemin - tıpkı Yaşını Gösteren Kadınlar adlı eserde anılarını paylaşan birçok kadın gibi - yaşını veya yaşının bedende yarattığı değişiklikleri kabul etmemesinin nedeni, toplumsal algıda gençliğe övgünün öne çıkarılmasıdır. Gençliği yüceltmenin bir olumlu yönü varsa o da, insanların yaş aldıkça kendini salmalarına engel oluşturmasıdır. Annem gençlerle diyaloğa da oldukça değer verirdi. Çağa ayak uydurmak için yetmişli yaşlarında sosyal medya kullanmaya, cep telefonu fonksiyonlarına hâkim olmaya, gezip görmeye önem verirdi.

Toplumdaki ‘Teyze’ Olmayı Reddediyorum

Benim kendimde doğal bulduğum ‘hareketliliği’, toplum ‘tezcanlı’ diye niteler. Yorgunluk nedir – abartarak söylemek gerekirse – hiç bilmedim. Yaşıma göre yüklendiğim her roldeki koşuşturmayı doğal buldum ve olabildiğince hakkıyla yerine getirdim.

Kırklı yaşların ortalarında, ki ben bugün dahi kendimi eşime aşık olduğum on sekiz yaşımda gibi hissederim[1], Adana’da bir AVM’de iki üniversiteli genç kadın bana, “Teyze! Bu kumaş, pantolon için uygun mu?”, diye sorunca o kadar sinirlendim ki, “Bilmiyorum” diye destek vermedim. Eve geldiğimde, kızların hitabının yarattığı sinir hâlâ üstümde, durumu çocuklarıma anlattığımda, ikisi de çok şaşırdı. Çocuklar; otuzlu yaşlarda değil de yirmili yaşlarda evlenmiş olsaydım, kendileri de o genç kadınlarla yaşıt olurlarmış; kendileri arkadaşlarının annelerine nasıl teyze diyorlarsa, ben de teyze denecek yaşta imişim. Çok şaşırmıştım. Farklı bir bakış açısıydı. Ben kendimi genç hissedebilirdim. Ama sonuçta bir anne idim ve çocuklarımın gözünde yaş olarak hep daha ‘büyük veya yaşlıydım’. Yaşını Gösteren Kadınlar’a katkı sunanların da vurguladığı gibi, kadınlar bu tür dış betimlemeler karşısında bunları içselleştirip kendilerini bu kalıplar doğrultusunda şekillendirmekteler. Ancak ben kıyafet, saç modeli ve rengi ile davranışlarımda yaşa göre dizayn edilen kalıplaşmış beklentilere prim vermedim, düşündüğüm ve hissettiğim gibi yaşamaya devam ettim. Tabi ki yaşam tarzım, fizyolojik yapım ve mesleğim kıyafet seçimimde etkili oldu. Kadınların, toplumsal tüm kimlik betimlemelerine rağmen kendilerini istedikleri gibi şekillendirmeleri eğitimli olmalarına, yaşadıkları topluma ve coğrafyaya, en önemlisi de kişiliklerine bağlı olarak değişmektedir.

Bence, ‘teyze’ hitabına bu kadar öfkelenmemde, iki olgunun etkisi büyüktü: Birincisi, üniversitede öğretim üyesi olarak ‘hocam’ hitabına endekslenmem. Bu hitap, akademik bir saygıyı ifade etse de yaş olgusunu kapsamıyor. İkinci neden Alman kültüründen gelen alışkanlık. Toplumsal yaşamda insanlara ‘teyze veya yenge’ diye hitap etmeden, tanıyorsa soyadları ile tanımıyorsa ‘yardım eder misiniz?’ diye doğrudan talepte bulunmaktalar.

Türkiye’de hitap konusu en hassas olduğum noktalardan sayılır. Özellikle genç veya olgun yaşta kadınlara yönelik hitapta oldukça duyarlıyım. Yöneticiler sekreter veya çalışanlarına, müşteriler garson veya her alanda hizmet veren kişiye, sokakta insanlar genç kadınlara – genç kadının yetişkinliğini çocuk yaşa indirgercesine - “kızım” diye hitap etmekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Aynı sosyal ilişki içinde yaşça büyük olanlar, genç erkeğe daha resmi ve adıyla hitap etmeyi tercih ediyorlar. Benzer şekilde kadın veya erkeğe ‘anne’, ‘amca, dayı’ gibi hitaplar aşırı bir psikolojik baskıdır. Onore etmekten çok, ‘sen artık bu yaştasın, ona göre davran’ telkinidir. Pazardaki satıcı da, spikerleri genç kadınlardan, yorumcuları beyaz saçlı ‘duayen’ erkeklerden seçen medyadaki yöneticiler de, sanat dünyasındaki insanlar da hep aynı yaklaşım içinde. Yaş alan erkekler takdir edilip alanında otorite kabul edilip öne çıkarılırken kadınlar daha da çok eve ve yaşa hapsediliyorlar. Özellikle emeklilikle birlikte kadınların bir köşeye çekilip artık bir şeyle ilgilenmemesi beklentisi başlıyor; bu kadının özgüvenini kırmakta, psikolojisini bozmakta. İşsiz veya emekli bir erkek sokakta veya parkta zaman tüketirken, ataerkil toplumsal cinsiyet rollerini benimsemek durumunda bırakılmış olan kadın, dört duvar arasında öfkesi diline vuran ‘dırdırcı, nene, teyze, menopozlu ve bunak’ gibi olumsuz sıfatlarla betimlenir, torunlarına veya hasta yakınlarına bakar oluyor. Yaş ayrımcılığı; yaşa göre yapılacak şeylerde, doğurma yaşında, giyilecek kıyafetlerde ve gidilecek mekânlarda görünür olmakla kalmıyor, onlara yakıştırılan sıfatlarda da görünür oluyor; bunlar ötekileştirmenin izleridir.

Tekrar kendi yaş alma deneyimime dönersek… Yaşını Gösteren Kadınlar adlı eserde kız kardeşlerimin dile getirdiği birçok sıkıntıyı yaşamadım. Bunlardan biri, içinde bulunduğum yaş nedeniyle vücudumda oluşması gereken hormon değişimi ve etkileridir.

İşi gereği çoğunlukla il dışında bulunmak zorunda kalan eşimden dolayı, evin hem sevgi hem otorite kaynağıydım. Kararlarımda bağımsız ama kendime, eşime ve çocuklarıma karşı sorumluluk duygusu içinde hareket ederek kontrollü idim. Dünya görüşümü paylaşan erkek meslektaşlarımla kadın arkadaş ve dostlarla olduğu kadar iyi anlaştım. Bence iki farklı cins arasındaki dostluk hep kontrollüdür. Dolaysıyla laubalilik de olmuyor, aşırı beklenti içine de girilmiyor; dostluk ve dayanışma belli bir düzeyde uzun sürüyor. Yaşını Gösteren Kadınlar’ın yazarları gibi benim de tabi ki yıllara dayanan mahalle arkadaşlarımla, akademiden meslektaşlarımla, komşularımla ve akrabalarımla çok paylaşımcı kadın dayanışmalarım var ve sürmekte.

Eşine aşık ve eşi tarafından sevilen bir kadının sahip olduğu özgüvenle her insana, meslektaş veya öğrenciye, arkadaş veya komşuya, kadın veya erkek diye değil ‘insan’ olarak baktım, ilişkilerimi o şekilde kurdum. Yaşını Gösteren Kadınlar adlı eserde bir yaşıtım çok isabetli bir saptama ile yanında sevdiği partneri olması, onu anlaması, kendisini yargılamaması, kadının/kişinin kendini dinç hissetmesine neden olduğunu dile getiriyor. Partneri hayatta olan veya partneri ile birlikte yaşlanan kadınlar, yalnız yaşayan kadınlara oranla çevresiyle daha rahat ilişki kurmakta. Ablam ve arkadaşlarından gözlemlediğim kadarıyla, her hangi bir nedenle yalnız yaşamak zorunda olan kadınlar da birbirleriyle kurdukları empati ve ortak sorunlar ile ortak zevkler doğrultusunda çok sağlıklı dostluklar kurmaktadırlar.

Yaş aldıkça iletişim kurmak cinsiyet sınırlarını tanımasa da bu defa da yaş hiyerarşisi bariyer kuruyor. Büyük aile yaşamından çekirdek aileye ve günümüzde de bireysel yaşama inmiş hayat biçimlerinde gençlerle yaş almış insanlar arasındaki diyalog da kopma boyutunda. Bunu mesken boyutunda da gözlemliyoruz; üç oda bir salondan stüdyo dairelere yönelme var.

Yanlış yönetilen pandemi süreçleri sonucunda da, doğa ile /parklarla buluşması gereken yaş almış insanlar, hem mekânsal hem sosyal olarak izole edildiler. Sosyal çevreleri geniş de olsa yalnız yaşayan kadın ve erkekler duygusal yalnızlığa itildiler. Telefonla görüşmeler yüz yüze görüşmelerin yerini dolduramadı. Çok az çift ev içi hobiler keşfedip süreci olumlu şekillendirdiler. Birlikte yalnızlığın üstesinden geleceğini düşündüğümüz birçok çift fiziksel ve psikolojik çöküntülerini hayat arkadaşlarına yansıtmaya başladılar.  Ekonomik ve sağlık açısından iyi durumda olanlar dahi ‘seyahat özgürlüğünü’ değerlendiremediler. İzlenen ekonomik politikalar genel olarak küçük bir azınlık dışında herkesin, ancak özellikle emeklilerin yaşam standardını yoksulluk, hatta açlık sınırının altına düşürdü. İnsan gençken paraya önem vermiyor; daha çok eyleme günlük koşturmalara yoğunlaşıyor. Yaş aldıkça maddi sorunların yükü insanın omuzuna çöküyor.  Belli bir yaşa gelmiş insanların hak ettikleri toplu taşıma kartları dahi, onların aleyhine kullanılmakta.  Çalışma ve üretimle tanımlanan bir toplumda yaş almışların otobüse binmeleri dahi göze bakmakta, onlara psikolojik baskı uygulanmakta, sanki ömürleri boyunca hiç çalışmamışlar gibi hiç vergi ödememişler gibi, kendilerini kötü hissedecekleri davranışlar sergilenmektedir. En ekstremi; birçok otobüs şoförü kasıtlı bir şekilde ani fren yaparak yaş almış yolcuların sakatlanmasına neden olmakta.

Yaşlılıkta aile ve/veya arkadaşlık bağları çok önemli; ancak bizim gibi sürekli göç yaşayan çiftler son yerleştikleri kentte yalnız kalma gerçeği ile karşı karşıyadırlar. Kesinlikle antinatalist (doğum karşıtı) olmadım. Çok isteyerek dünyaya getirdiğim evlatlarımın hamilelik süreçleri de çok iyi geçti, büyüdükleri süreçte de sorun yaratmadılar. Yine de bize bağımlı kalmalarını istemeyiz, zaten hiç o anlayışla yetiştirmedik.

Yaş almanın getirdiği bedensel sorunlar ve toplumda karşı karşıya kalınan daha birçok sorun dile getirilebilir. Yaşını Gösteren Kadınlar adlı eserde vurguladıkları gibi yaşlılık (ageism) ve yaş ayrımcılığı (age discrimination) birer gerçek; bu ayrımcılığın öznesi ve nesnesi olmak ise kötü. Bedenim yorulsa da beynim dinç kaldığı sürece, yaşlılık gerçeğini kabullenmeyeceğim. Yazıya bir fıkra ile başladım, sosyal medyada gezinen bir görüntünün betimlemesiyle bitirmek isterim.

Mekân, Avrupa’da bir kent. Genç bir çift sokakta dans ediyor. İzleyiciler arasında bir de kol değneğine yaslanarak bakan yaş almış ak saçlı bir kadın var. Erkek dansçı, dansları bitince yaş almış kadını davet ediyor. Kadın da vücut diliyle, bastonunu ve bel ağrısını işaret ediyor. Ama adama yönelmeye de devam ediyor. Erkek dansçı ile elleri dans tutuşuna başlar başlamaz baston atılıyor ve müthiş bir dans performansı ortaya koyuyor. Klişeleri kırdığı için de seyircilerden korkunç alkış alıyor. Benim o denli dans performansım yok, ama ona benzeyen azmim var :) 


[1] Yaşını Gösteren Kadınlar adlı eserde duygularını paylaşan birçok kadın gibi ben de kendimi duygusal olarak, belli bir yaşta sabitledim. Hep eşime aşık olduğum yaştayım.

Nazire Akbulut

Nazire Akbulut

"Adil olmamak ve adaletsizliğe tahammül etmek ... Adil olmayan bir tutumu vurgulamaktan daha önemlisi, adaletsizliğe tahammül etmenin ne kadar yanlış olduğunu vurgulamak gerek. Az kişi adaletsizlik yapma kudretine sahipken, oldukça çok kişi adaletsizliğe göz yummakta." Bertolt Brecht

"Unrecht tun und Unrecht dulden …Wichtiger, als zu betonen, wie unrichtig es ist, Unrecht zu tun, ist es, zu betonen, wie unrichtig es ist, Unrecht zu dulden. Unrecht zu tun haben nur wenige die Gelegenheit, Unrecht zu dulden viele." Bertolt Brecht

Yorumlar (1)

Nazire Akbulut
  • Serenad Altan

    06 Aralık 2024

    Bu kadar güçlü kaleminiz bakıldığında azminiz kadar o performans da vardır sizde değerli Hocamız Nazire Akbulut. Buna eminim. Ben de teyze olmayı reddedenlerden olarak yazınızı keyifle okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlık! Serenad Altan

Bir Yorum Bırakın

Nazire Akbulut
captcha

Güncel Yazılar

Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut
Nazire Akbulut

Kapatmak için X butonuna basınız